Öldürücü 7 Gün #13 Ay Beni Bir Bezmişlik Aldı!

Zor iki haftadan sonra yeni bir haftadan size 'Günaydın!' diyorum diyorum.


Şimdiden geçmişe doğru gitmek en iyisi bence. Dün gece çok çekişmeli bir seçim yaşandı. Bu konu hakkında çok konuşmak istemiyorum çünkü birilerini kaybetmemek benim için daha önemli bir durum. Sadece şu ki insanları ayrıştırmaktan vazgeçmemiz gerekiyor. Ülkesinin insanını sevmeyen, demokrasiye güvenmeyen insanlar olmamalıyız bana göre. Bende gittim oyumu verdim, varlığımı belli ettim ülkem için. Sonuç gelince ne kimseyi ihanetle, vatana hainlikle ya da cahillikle suçladım ne de bir yerde bir yanlış aradım. 'Ülkemizdeki insanlar bunu doğru görmüş demek ki.' dedim ve konu kapandı orada benim için. Bu ülkeye gerekli olan birinden ziyade hoşgörü bence. Herkesin inandığı ideale inanmak için belli sebepleri var, bu konuda belli tecrübeleri ve yaşadığı, gördüğü şeyler var. İki taraf için de geçerli bu. Bu yüzden birbirimizi sarhoşlukla, dinsizlikle, cahillikle, aptallıkla suçlamaya çalışacağımıza biraz olsun ne tarafta olursak olalım karşı tarafı biraz anlamaya ve gerçekten saygı göstermeye çalışırsak bu ülkede zaten güzel sabahlara uyanabiliriz. Her seçimde git gide daha apolitik oluyorum insanların bu şekilde ikiye ayrıldığını gördükçe. İnandığımız her şey için de lütfen ama lütfen araştırın. Her şeyi araştırın. Ellerimizin altında uçsuz bucaksız bilgi kaynağı var. Herhangi bir ideale körü körüne inanmaktan vazgeçmeliyiz.

(Bu yazdıklarımın kimseyi değiştirmeyeceğinin farkındayım. Ama yine de içimde kalmasını istemedim. Çünkü 'Ya siz neden kavga ediyorsunuz ben keyif alıyorum farklı fikirlerde olan arkadaşlarımla konuşmaktan' dedikten 1 saat sonra 'Bu ülkenin cahil insanından bir halt olmaz.' diyeni gördü bu gözler. Gerçekten üzülmekten kendimi alamıyorum. İnsanların birbirine bu kadar saygısı kalmaması korkunç ve bunu size biri değil siz kendi kendinize yapıyorsunuz. VE LÜTFEN BU KONU HAKKINDA DÜŞÜNCE BELİRTMEZSENİZ SEVİNİRİM. ÇÜNKÜ bir insan benim için bir siyasi görüşten daha önemli!)

Sevimsiz konuları kenara ittiğime ve içimi döktüğüme göre devam edebilirim sanırım.Ders çalışma programımı yaptım (hatta dün yaptım) ve bugün başlıyorum.



İki üç gündür üstüme pikeyi örtmüş, mini fanımla leptopta bir şeyler izleyip minik bunalımlar yaşıyordum. Çünkü geçen hafta ruh eşim izne gelmişti. Bir hafta kendime geldikten sonra yine gitmek zorunda kalınca o, ben başa sardım. Yine bunalıma gir - çıkmaya niyetlen - uyu - saçma sapan sayfalarda saatlerini harca - uyumaya çalış - uyuyamama - TOPARLAN.

Yüzümü görmek istiyorsanız Instagram'a beklerim :D

Bu yüzden gerçekten bitene kadar gelmesini hiç istemiyordum. Çünkü zaten zor alışıyorum yokluğuna 'Alıştım.' dediğimde gelmesi ve benim hepsine tekrar başlamam gerekiyor.  Geldiği hafta çok güzeldi. Dolu dolu geçirdik Deadpool 2'ye gittik, benim denemek istediğim kafeleri gezdik.  Bir de dünyalılarım sanırım benim iletişim formum bozukmuş. Hemde epey uzun bir süredir. Yani mesajlarınız bana gelmiyordu. Bu yüzden artık çalışıyor yani haber vereyim dedim.


Bir Konya'ya gidip geldik günübirlik. Son olarak saçımı tekrar kestirdim. Bunun sebebi yaşadığım şehir aşırıı sıcak ve saçımı ruh eşimin askere gitmesi sebebiyle kestirmiş olsam da o zamandan beri kadar saçma bir uzunluktaydı ki ya tekrar kestirecektim ya da sıcaktan ölecektim. Aşırı kısa olmuştu epey beğenmedim ama bir haftaya garip bir şekilde uzadı ve güzel bir hal aldı.


Bir de benim kollarımda ve yüzümde hala sivilce problemim vardı. Fakat doktorum uzak bir hastaneye gidince doktor değiştirdim. O gün de yemin ederim Allah yüzüme baktı. Ben teknoloji özürlüsü bir insan da değilim ama ne zaman internetten randevu alsam başka poliklinikte çıkıyor doktor. Cidden benim dikkatsizliğim. Yine aynı olay başıma geldi. Ve ben içten içe kendime saydırırken aslında o saate kadar bitmesi gereken sıraların sonuncusunu ben aldım. Doktorumu da sevdim. Tedavi iyi gidiyor gibi. Muhtemelen iki ay sonra tekrar gideceğim kontrole.

Selam sana eeey Roma halkı!

Sonra otostopçunun galaksi rehberine sonunda başladım. (DEEP SENİ ÇOK SEVİYORUM)Kitaba başlamadan önce ilk filmi izledim zira film hedefimde epey geride olduğumu düşünüyorum. Bir de şu var ben ilk filmi izleyengillerdenim. Diğer türlü kitabı okursam ister istemez kafamda karakterler oluşuyor ve o karakterler filmdeki oyuncular ile uyuşmadığı zaman film boyunca sanki bir sinek çevremde geziniyormuş gibi rahatsız oluyorum.

İşte bu kadar dünyalılar. Bu hafta öldürücü 7 gün #12'de bahsettiğim tayin meselesi muhtemelen açığa kavuşacak. Gergin bekleyişler içindeyim ne olursunuz dualarınızı eksik etmeyin.

Kitaplar Kalbimden Vurur

Öncelikle Şule ablamı öpüyorum ve beni mimlediği için çook teşekkür ediyorum. Onun cevaplarını aha da buradan okuyabilirsiniz. Bu yazımı okuyup bu mimi yapmayan herkesi ben mimliyorum.

1. Okumayı size sevdiren ne oldu?



İlk temelleri atılacağı dönemde annem ve babam evde sürekli kitaplarla geziyorlardı. Fakat ben kitap okuma ve yeni bilgilere erişme sevgisinin doğuştan geldiğine inanan biriyim. Kitapların uçsuz bucaksız dünyasına daldıkça ve gerçek dünyadan kendimi soyutladıkça bu his hayatta kalmama sağlayan yegane eylem oldu.


2. Hiçbir kitabı sayfalarını çevirerek biriyle okudunuz mu?

                               



Uzak geçmişte herkesin bu eylemi anne ya da babası ile yaptığı düşüncesindeyim. Yakın gelecekte bunu tekrar ruheşimle yapacağımı düşünüyorum. Tabi ben kitabı sesli okuyacağım. (En azından düşüncem bu)


3. Yolculuğa giderken yanınıza kaç kitap alırsınız?

Bir tane mutlaka alırım ama yolda okuyamam. Çünkü yolu izlemez başka bir işle uğraşırsam (film izlemek kitap okumak gibi) fena bir mide bulantısı alıyor beni:

4. Asla okumam dediğiniz kategori nedir?

Siyasi kitaplar diye düşünüyorum. Çünkü siyasetin çok kişisel bir alan olduğu kanaatindeyim. Herkesin farklı hayat tecrübesi var ve bu hayat tecrübelerine bağlı farklı tercihler var. Bu da çok sağlıklı bir bilgi aktarımı olmuyor bence.

5. Kitapları renklerine göre mi, alfabeye göre mi sıralarsınız?

Kafama göre.



6. Okurken size eşlik edecek bir hayvan ister miydiniz?


ALLAH'IM BİR KEDİM OLAYDIIII.
Ejderha isterdim.

7.Bookstagram olarak kendi stilinizi oluşturduğunuzu düşünüyor musunuz?


Bookstagram değilim açmayı da düşünmüyorum. Ama studygram tarzı kullanıyorum instagramı. Buradan sorulduğu zaman evet genel bir temam var sanki siz söyleyin dünyalılar.





Ortaya Karışık Bir Anime: Noragami

Anime önermek zor bir iş. Çünkü ben her insanın anime ve kitap sevebileceğine inanıyorum. Ama yanlış animeden ya da kitaptan başlatırsanız o insan ikisinin de yüzüne bir daha bakmak istemez.

Norgami herkesin sevebileceğini düşündüğüm bir anime. Fantastik, komedi, romantizm, dram, aksiyon gibi birçok kategoriyi içinde öğütmüş. Birçok kategoriye hitap eden animeler ya çok iyi oluyor ya çok kötü oluyor. Noragami bunların arasında en iyilerinden biri bence. 





 Ana karakterimiz Yato bir tanrıdır. Fakat başı boş bir tanrıdır bir tapınağı bile yoktur. Metrolara, duvarlara, tuvaletlere telefon numarasını yazarak insanların sorunlarını çözebileceğini vadetmektedir.



Hiyori İki ise sıradan bir ortaokul öğrencisidir. Bir gün ikisinin yollarının kesişmesi hayatlarını tamamen değiştirir.



Sizi hayal kırıklığına uğratmıyor. Bazı sahnelerde bazı olayların olmasını beklersiniz de olmaz ardından bilgisayarı aşağı atmak istersiniz ya. Öyle değil işte. İzleyiciyi gayet tatmin ediyor.


Yato'nun kah çocukça kah çok ciddi tavırları zaten sizi gülmekten öldürebiliyor.


Gereksiz karakter kalabalığı olmayan yegane animelerden birisi. Gerçekten bazen aşırı yan karakter oluyor fakat bu animede hepsine yer verilmeye çalışılmış. İki sezondan oluşuyor. Toplam 25 bölüm ki bu bence ideal iki sezon için. Çünkü bölümler fazlalaştıkça konu dağılabiliyor, izleyici sıkılabiliyor.


Aslında hepimiz biraz da olsa Yato'yuz.


Hayata Dair Eleştiriler 7

Gerek içinde bulunduğumuz toplum yapısı gerek yaşadığımız coğrafya gerek bizi yetiştiren evebeynlerin kendi evebeynlerinden gördükleri gibi birçok faktör yüzünden sürekli bir hayaller/hayatlar durumundayız.


Bende yaşıyorum aynı durumu belki farkında olmasam sende ruhun duymasa bile en yakın arkadaşın da. Bazılarımız istekleri mantıksız bazılarımızın istekleri inanılmaz mantıklı fakat iki farklı seçecek olsa da değişmeyen olay isteğimize verilen negatif cevabın üzerine sorduğumuz 'Neden?' sorusuna %68.6 oranla cevap alamamız %31.4 oran ise aldığımız cevabın assslaaa bizi tatmin etmeyişi çünkü zaten aslında mantıklı bir açıklama olmayışı. (Çok uçuk seviyede istekleri olan insanlar için belki %0.1 bir oran olabilir)


Kadın, erkek diye ayırmak gereksiz ne kadar kadın özellikle kıyafeti, makyajı, gitmek istediği yerler gibi kategoriler üzerinden çok daha fazla baskılansa da aile tarafından aslında erkekler de farklı kategorilerde benzer durumları yaşıyorlar.

Sonuç olarak evebeyn aynı evebeyn. Biz milletçe 'El alem ne der?' diye düşünmesek önümüzdeki naneye baksak çok rahatlayacağız aslında. Peki bu sorun nasıl çözülür? Bilmiyorum, çünkü ben henüz %100 çözmüş sayılmam.

Fakat değinmek istediğim ilk konu şu romantik hisler beslediğiniz insana daima bunu erkenden açmanız. Çünkü diğer türlü ailede yaşadığınız benzer baskıyı bu sefer ( ne kadar o kişi ile evlenme olasılığınız %30.2 olsa bile) ileride yaşama olasılığını yaratacaksınız kendi kendinize. Diğer bir değişle(?) kendi cehenneminizi kendi ellerinizle hazırlayacaksınız.


 Ben rahat 5-6 yıldır kendi aileme birçok kategoride olan düşüncelerimi anlatmaya açıklamaya çalışıyorum. Bazıları işlerine geliyor bazıları gelmiyor. Ama ben yine de deniyorum anlatmayı çünkü ilk önceliğiniz daima kalp kırmamak olmalı. Fakat asla ben 'O benim anne babam. Kölemiz ol deseler dahi olmalıyım.' kafasında olmadım.

Ortada şöyle bir gerçek var inanmak isteseler de istemeseler de. Bu dünyaya gelmeyi biz seçmedik onlar bu seçimi bizim yerimize yaptılar. Yani biz onlara aslında hayırlı evlat olmak ZORUNDA değiliz ama onlar bize yapabilecekleri en iyi anne babalığı yapmak zorundalar çünkü onlar bizi istedi. Fakat ne kadar ben bu mantıkta olsam da bizim milletimizin kafası tam aksi yönde(mantıksızlık?) çalışıyor 'Anadır o yapar.' diye bir deyiş var ya.

Neyse ne diyordum hayaller hayatlar. Bir insanın dik durabilmesi için en büyük etken paradır bal böcekleri. Napolyon ne demiş? 'Para,para,para' Eğer isteklerinizin peşinden gitmek istiyorsanız fedakarlık yapmak zorundasınız. Bazen çok nadir de olsa bu fedakarlık aileden vazgeçmek olabiliyor. Çünkü bir yere birine yazmıştım. 'Büyüdüğümüz ortam bazen bir bataklık oluyor ve yükselebilmemiz için ayaklarımıza dolanan o sarmaşıkları kesmemiz gerekir.' Fakat ilk önce ayaklarının üstünde dur.


Hayır ilk önce ne istediğinin farkında ol! Bu sadece meslek olarak değil nasıl bir insan olmak istediğinle de alakalı. Ateist olabilirsin, evliliğe karşı olabilirsin, hayatın boyunca bekar kalmak isteyebilirsin, üniversite okumak istemiyor olabilirsin... Ne istiyorsun?

Benim yaptığım ikinci adım bu isteğimin daima mantıklı olup olmadığını sorgulamak oluyor.  Şu an ortada 'Yüreğinin sesini dinle.' diye bir saçmalık var. Potansiyelinin, kapasitenin olmadığı bir konuyu hedef olarak kendine seçmen mantıksızdır ve mantıksızlıklar daima hayal kırıklığını getirir peşinde.

Ardından ailene açıklama, ikna etmeye çalışmak. Şimdi benim anlatmak istediğim nokta bazen olmuyor işte. Hani ne kadar mantığını açıklasan da bu mantığı onaylayan başka yetişkinleri araya koysan da olmuyor. O zaman kalıyorsun isteğin ve ailen arasında. İşte bu noktada ne giriyor devreye biliyor musunuz, insanın kendine verdiği değer!

İnsan kendine değer veriyorsa bitiriyor aile ile ilişkisini ya da minimuma indiriyor çünkü 'Bu benim isteğim. Hayatta önemli olan benim ve bu hayata bir kez geldim.' düşüncesini benimsemiş. Ama istediğinden vazgeçiyorsa bahsi geçen kişi bu genelde kendine değer vermeyen bir insan oluyor.

Aileye olan manevi bağlarımızı geçtiğim zaman en önemli bağımız para. Bunun hakkında bir tartışma dinlemiştim.

 'Bizim milletimizde asla para sıkıntısı yaşamıyor çocuklar genele baktığımız zaman. Anne veriyor bana veriyor teyze veriyor. Ama vermekle kalmıyorlar. Verdikleri zaman o kişinin hayatına karışabilme, onu istedikleri yöne yönlendirebilme yetkisini kendilerinde görüyorlar. Çocuk itiraz edemiyor çünkü içinde bir minnet duygusu mevcut. Hal böyle olunca toplumun büyük bir kısmı yükselemiyor.'

 Benim eklemek istediğim ise aynen bu çocuklar daha bebekken ehlileştiren filler gibi oluyorlar. Filler bebekken alınır bağlanır. Ne kadar deneseler de koparamazlar ipi. Büyüdüklerinde aslında güçlerinin onda birini kullanarak koparabilecekleri o ipi 'Öğrenilmiş çaresizlik' dolayısıyla koparamazlar.


Şu an evlenen yeni nesiller de öyle. Aslında maddi güçleri var fakat küçükken isteklerini, söyleyeceklerini sürekli yuttukları için aileleri aslında 2 kişilik değil 25141 kişilik oluyor zira hem kadın hem erkek tarafının ailesi kendinde o evlilik için hüküm verebilme hakkını görüyor.

Nereye geldik yine? Para. Evet şunu ailenize kabul ettirmeniz lazım (BENCE) paranızı kazandıktan sonra 'Sizin izin verdiğiniz kadar' hayatınıza karışabilirler. Daha fazlası değil.  30 yaşına gelmiş bir kadını annesi ya da babası etek giydiği için azarlamamalı. Bu öylece olmaz. Bunun için çabalamanız gerekiyor zira yıllarca sesinizi çıkarmayıp paranızı elinize aldığınız zaman bunu yapmaya çalışmanız hem kendi kişiliğiniz açısından hem de aile ilişkileri açısından sorun yaratabilir. (Bakınız: parayı buldu bizi çöpe attı. Oysa sizin gerçek kişiliğinizin bu olduğundan yıllardır habersiz olan kendileri)

Bütün bunları anlatıyorum ama 'Aileler kötüdür' diye bir çıkarım yapmayın lütfen buradan. (ki yapacağınızı sanmıyorum onu yapacak kapasitede olan bir insan benim yazılarımı okumaz)

Anlatmaya çalıştığım durum şudur. Geçmişten gelen aile yapılarımız dolayısıyla birbirine çok bağlı bir milletiz. Fakat bu akrabalar arasındaki bağ her zaman hatta çoğu zaman iyi sonuç vermeyebiliyor. Sürekli aradığınız hata belki de arkanızda duran insanlardan kaynaklanıyor olabilir.

Anlatacak bir sürü cümlem var bu konuda fakat toparlamak gerçekten zor parçaları birleştirme konusunda ne kadar yetenekli ve deneyimli olsam bile. Umarım bir şeyler katabilmişimdir, birazcık olsun kendi hayatınızı dönüp sorgulamaya çalışmaya itebilmişimdir sizi sevgili Dünyalılar.



Mayıs Gözdelerim'18

Merhaba dünyalılar. Aslında bu yazıları her ayın ilk haftası bitmeden yazmaya çalışıyordum fakat bu hafta 'Geçen ay sipariş ettiğim aliexpress siparişlerini de bekleyeyim onları da koyarım belki.' derken az biraz geciktik.


Bu arada gelmediler. Haziran  Gözdelerim'de görürsünüz umarım. Öldürücü 7 Gün #12 yazımda Mayıs ayımın ne kadar saçma geçtiğini az çok anlatmıştım. (Tekrar okuduğumda o yazıyı aslında beğenmedim. Birçok olayı pas geçtiğimi fark ettim. Aslında kaldırıp tekrar yazacaktım ama yorumlara kıyamadım bu yazıdan itibaren yazılarıma daha çok özen göstereceğim.)  Buna rağmen geçen ay için yazacak epey madde bulmam olağanüstü biraz açıkçası.


Alınanlar

Geriye dönüp baktım da Mayıs ayı hediye dolu geçmiş benim için. (Normalde hiç hediye almadığımı varsayın lütfen çünkü böyle.) Ve yine yeni fark ettiğim bir durum gelen üç hediye de benim o eşyalar çapında ilklerim. Bu da her birine apayrı bir değer yüklüyor.


  

Kilometrelere rağmen insanlara ulaşabilmek, ruhlarına dokunabilmek çok ayrı bir duygu. Bunu yapmayı beceriyorum sanırım. Ayrıca yine kilometrelerce ötede olan birinin sizi çevrenizdeki insanlardan çok daha iyi tanıması da ayrı bir mevzu. Gerçi benim çevremde az insan var ve hepsi anime hastası olduğumu biliyor ama en çok sevdiğim animeyi sorsanız bir  tanesi bilir sadece. (Aslında ondan da emin değilim) Gerçi bu biraz da benim hatam olabilir, insanlara fazla kapatıyorum 'kendimi' gibi geliyor bu sıralar. Sanki gerçekten nelerden zevk aldığımı kimseye anlatmıyorum tek konuştuğumuz dert, ders, kariyer.


Animeler arasında ayrım yapmak elbette zor ama favori listemin birinci sırasında FullMetal Alchemist:Brotherhood ikincisinde ise Fairy Tail var. (İkisinin de anime yazılarını yazmamam büyük utanç kaynağı.) Gerçekten hiçbir fikrim yoktu ne paketten ne hediyeden ne de yazdığı mektuptan. Okuduğum zaman sanırım bir yarım saat ağlamış olmalıyım. Çünkü şu var ki Dünyalı ben en umutsuz olduğum zamanlarda yine kendi elimden tutup kendimi ayağa kaldırdım. Çok istedim zamanında biri bana rehber olsun. Ama olmadı. Pişman mıyım? Hayır elbette, biliyorum ki o zamanlarda yapayalnız olmasaydım şu an olduğum kişi olamazdım. Ama insanların hayatlarına dokunma arzum buradan geliyor. Bunu yapmayı seviyorum ve sanırım görüldüğü üzere yapabiliyorum da. Umarım bir gün çok daha fazla insanın hayatına dokunabilirim.


Hayatım boyunca kırtasiyeyi,kalemi,kağıdı sevdim. Zaten bir çoğumuz gibi benim de yazma aşkım buradan geliyor. Fakat benim Peder yine bir çok konuda olduğu gibi bu konuda da beni asla anlayamadı. Üniversiteyi kazandığım yaz kimsenin haberi olmaksızın dolma kalemler bakardım. Hele Lamy Dark Lilac. Kaç defa uzun uzun baktım o kaleme hatırlamıyorum. Bu kalemler kimine ekonomik gelebilir fakat benim gibi tek maddi kaynağı kendi cebi olan biri için çok çok pahalı. 


Gerçekten kalbiniz ve niyetinizin çok önemliymiş. Bu aralar anladığım en büyük ders sanırım. Bir kadınla tanıştım. İsmini vermek istemediğim girdiği her alanda yeniliklere, değişimlere imza atan bir kadınla. Yine yüz yüze değil maalesef ama bir gün o da olacak umarım. Yine hedeflerimden biri bir gün bahsettiğim o kadınla profesyonel hayatta çalışabilmek. Onun beğeneceği ürünler yapabilmek. İşte o değerli kadın bana ilk dolma kalemimi hediye etti. Anlattım ya yukarıda kilometrelerce öteden kalplere dokunmak diye. Benim de kalbime biri dokundu. Bam telime, kimseye söylemediğim bir hayalimi gerçekleştirdi.


Dolma kalemle yazmadıysanız şu ana kadar hiç yazmamışsınızdır demektir. Gerçekten bambaşka bir duygu.


Benim bir hedef listem var. Bu listede kart postallaşmak diye bir madde var beş tane alt maddesi olan. Daha önce çok il değiştirmeme rağmen hiç kart postal atan bir arkadaşım olmadı. Aslında şu an geriye dönüp baktığım zaman zaten geride 'Arkadaşım' olarak kalan çok çok az insan var onca ile rağmen. Yine Instagram'da tanıştığım birinin teklifiydi bana kart postal yollamak.



İlk kart postalım olduğunu ona söyledim mi emin değilim. Buraya gelecek umarım, geldiği zaman onunla tanışmayı ona sarılabilmeyi çok istiyorum. Sarılmanın iyileştirici bir gücü olduğuna inananlardanım.

Epey duygusal oldu sanırım.

İzlenenlerden 


Kuşkusuz Mayıs ayının en büyük gözdesi Avengers: Sonsuzluk Savaşı. Filme vizyona girdikten iki hafta sonra Nisan'da aldığım tişörtümü giyip iron man küpelerimi takarak minik bir fan girl olarak tin tin gittim. Film biz Marvel Fanboy ve Fangirl'lerinin beklentisini çok çok fazla karşılamıştı. Ama MCU'yu düzenli olarak takip etmeyen ya da film izlemiş olmak için izleyen insanlar için bir şey ifade etmemesi doğal. 


Spoiler vermeden sıradakine geçelim.


David ve Liza'nın ayrıldığını öğrendiğim günlerde Safiya ve Tyler'ı keşfettim. Diyebilirim ki favori beş çiftimin içine rahat girerler. Hele Safiya'nın 'the internet made me buy it' serisine bayıldım gerçekten. Türk youtuber sevdiğim yok neredeyse (Başak Kablan, Gamze Alptekin vs vs gibi öneri yapmanıza gerek yok sevmiyorum onları.) Biraz iyi gibi olanlar da acayip derece kasıntı ve sanki olmadıkları bir insanmış gibi davranmaya çalışıyorlarmış gibi geliyor bana.
 Sofia ve Tyler'ın samimiyetini sevdim sanırım. Belki biz de bir gün böyle bir şeyler çekeriz?



Buzzfeed'in seri haline getirdiği bir program bu. Hannah'a bayılıyorum! Kendisi çalışan bir anne ve çocuklarını deneysel şekilde büyütüyor. Yani bizim her şeyi çok bilen yetişkinlerimiz gibi değil. Çocukları ile denedikleri bazı hedefler var. Bir haftalığına hayır dememe, kendi doğum gününü kendinin planlamasını sağlama gibi. Hepsinden çıkardığı dersleri ve hayatını tekrar buna göre şekillendirmesi inanılmaz hoşuma gidiyor. Gelecekte anne olursam sanırım Hannah gibi olmak isterdim.


Bu bir oyun mutlaka duymuşsunuzdur Barış Özcan bunun hakkında video yapmış.( B.Ö'yü de sevmiyorum. Evet. Neden bilmiyorum popüler olmadan önce de sevmiyordum) Detroit: Become Human. Ben maalesef oyunu oynayamadım PS4'üm yok çünkü. (Buradan yetkililere sesleniyorum. Hayatım bana ps4 al. -dedikten sonra gidip kendi aldı-)


Ben şahsen  robotların bilinçlenebileceğine inanmıyorum. Bunun insanın fazla gelişmiş hayal gücünden kaynaklandığını düşünüyorum. Sonuçta bir noktalı virgül bile koymadığımız zaman programı çalıştıramayan bir makinenin bilinçlenmesi bana mantıksız geliyor. Yine de post apokaliptik hastası olan biri olduğum için CS'nin 12 videoluk detroit serisini oturup bitirdim.


 Bu tür oyunlara ne deniyor tam bilmiyorum. Heavy Rain, Beyound Two Souls gibi oyunlara gerçekten bayılıyorum. 12 13 yaşlarındayken böyle oyunlar arardım (CİDDİYİM) ama o zamanlar yoktu tabi. Ben kendimi yetiştiremeden birileri işe girmiş fakat kim bilir geleceğin ne getireceğini?



Gözde İzlediklerim parçamızın sonuncusu ise Orphan Black. Dizi benim için bir Dexter bir WestWorld kesinlikle olamaz bunun sebebi benim biyolojiye çok fazla ilgi duymamam. Onun haricinde konusu harika olan bir dizi. Sadece toplamda elliden fazla bölümünün olması insanı yoruyor. Fakat karakterler güzel işleniyor hiçbir olay aceleye getirilmiyor. İzleyecek dizi arayanlara tavsiye edilir.


Son olarak iki noddle ustasının hikayesi. Türkçe altyazı yok ama biraz olsun İngilizce bilenlerin izlemesini tavsiye ettiğim bir video. Zamanım olunca çevirisini yapıp bloğa koymayı düşünüyorum çünkü feyiz alınacak çok fazla şey var.

Okuduklarım

Nisan Gözdelerim'de aldığım kitapları koyacağımı söylemiştim. Yine vazgeçiyorum an itibari ile. Okuyup çok sevdiğim kitapları yazma kararı aldım.


Wulf Dorun'un Psikiyatrist kitabını beğendikten sonra ikinci kitabını almıştım. Fakat bir türlü başlayamamıştım. Ben bunu diğer kitabın devamı sanıyordum ama pek alakası yokmuş aslında.

Gerilim romanı severlere önerilir. Zira piyasada çok fazla düzgün yazar yok zaten. Bu arada okuduğum tüm kitapları Instagram'da yorumluyorum ve öne çıkarılanlarda 'kitaplar' olarak serisi var. Bakmak istersen sevgili Dünyalı daha ayrıntılı düşüncelerimi orada bulabilirsin. (Instagram: @yalnizamaozgur)


Bu kitap çok sevildi ben bugüne dek Doğan Cüceloğlu hiç okumamıştım fakat bu kitap başlangıç oldu benim için. En kısa zamanda diğer kitaplarını da alacağım. Evli olan olmayan herkesin okumasını tavsiye edebileceğim bir kitap. Aile yapılarını ve bu yapıların bizim üzerimizde olan etkisini çeşitli örneklerle çok güzel anlatıyor.

Yaptıklarım


Mayıs ayının neden çok saçma geçtiğini anlatmıştım. Mini mini bunalımlar yaşadığımdan ötürü binbir emekle yaptığım BuJo'mun Mayıs ayı çöp oldu resmen. 


 Geçen aylarda bu formatta yapmıştım yine inanılmaz derecede kullanışlı olmuştu. Bu ayda bunu tekrarladım zaten yaz olduğu için çok fazla iş yok. (desem yalandan çarpılırım aslında)




C sharp kursuna başlayalı bir ay oldu sanırım. Bu hafta sonu bir projeye başlayacağımızı anlattı hocamız. Ben C ++'tan da çat pat biliyordum aslında programlama. Kendi kendime bir not programı yazdım. Hocanın istediği bir şey değildi sadece öğrendiğimi görmek beni mutlu ediyor.


Başta yapamasam da zira çok fazla detay eklemek istedim sonradan becerdim. Bakalım bu kurs beni nerelere götürecek.

İşte böyle Dünyalılar. Aralarında sevdiğiniz gözünüze çarpanlar oldu mu? Aşağıya düşüncelerinizi bırakmayı unutmayın!