Öldürücü 7 Gün #11 Saçmalıklar

İlk önce bilmem kaç ay sonra sizinle gerçekten konuşabildiğim bir yazı yazdığım için alkış istiyorum sevgili Dünyalılar.


Ara sıra geçmişe, hayatımın gidişatına dair metinler bırakmak gerçekten iyi geliyor. Siz okumaktan keyif alıyor musunuz acaba?

2018 hedeflerim üstüne çalışmalarım devam ediyor. Durum güncellemesi yapalım biraz. (Yeni yıldan Beklentilerim yazımı okumak isterseniz; )

Geçen hafta bir arkadaşım 'Sence de 2018 çok hızlı geçmiyor mu?' dedi. O an fark ettim evet, çok hızlı geçiyor. Bir anda Mayıs'a gelmişiz. O kadar kafam yoğunmuş ki fark edememişim.


 

Film ve kitap hedeflerimde biraz geriden geliyorum açıkçası. Yani her ay beş kitap hedefi hiç tutmuyor. Bilmiyorum niye böyle keza filmlerde de aynısı. Bir oturunca beş film izliyorum sonra iki hafta film izlemiyorum, film açmaya üşeniyorum falan. Ama kesinlikle boşvermedim! Zaten bütün olay da bu bence. Hedeflerimin hepsi sıkı takibim altında.

Kalemlik ve çanta alma hedeflerim vardı. Onları yılın ikinci ayı gibi gerçekleştirdim zaten. Hatta geçenlerde bir mim de oluşturdum. Okumak isterseniz.




 (üst kısmı birkaç gün önce yazmıştım. Bu yüzden aşağıdaki bölümle biraz kopuk duruyor affınıza sığınıyorum.)

Bir haftadır gezegenlerin elli üç derece duruşlarından mıdır yoksa tam yaz geldi gibi olup 'Ahahah şaka yaptım gerzekler.' diyip bizi şehrimin yağmura gömmesinden midir nedir gene hayatımda elli yedi bin yedi yüz seksen bir tane kriz yaşandı. Bazı anlar artık o kadar yılıyorum ki 'Allah'ım ya benim canımı al ya da yaratıyorsun nolur takip et ya!' diye bağırasım geliyor.


Yahu benim bu hayatımda her şeyin düzeleceğine dair inancım var ama bu arkadaşlık konusunda yok! Lanetlenmişim resmen. Nerede dangoz var beni buluyor ya! Hani 'Abi kesin bir yerinde paratoner var.' derler ya, işte o hesap!

Neyse. Çağlar gider Faruk gelir. Dünyada yedi milyar dört yüz kırk iki milyon insan var!

Neler Taşıyorum?

Merhaba Dünyalılar! Aslında ben bildiğiniz üzere her ay Gözdelerim yazısı yazıyorum ve eklediğim eşyaların hepsinin ortak özelliğini bulunca mim yazısı haline getirmeye karar verdim.

Mimin tek bir sorusu var. 'Neler taşıyorsunuz?' hayal gücünüze kalmış aslında olay. Benim amacım biraz çanta incelemesi ile kalemlik incelemesini birleştirmek olsa da aslında mimlendim dedikten sonra sırtınızda yıllarca taşıdığınız yükleri, pişmanlıklarınızı da dökebilirsiniz. Fena fikir değil ha, ne dersiniz?


 Fakat düz adam Sami misali evden yanınıza almadan çıktığınız zaman kendinizi eksik hissettiğiniz eşyalar ile ilgili de bir yazı yazabilirsiniz.

Sırt Çantam


Uzun zamandır bir çanta arayışı içindeydim. Leptop bölmesi olan çantaların geneli çok kaba ve çirkin olduğundan dolayı epey zorlandım. Ama sonunda hem fonksiyonel hem estetik hem de rahat bir çanta bulabildim. 


Çantanın tek kötü özelliği iç hacminin kısmen küçük olması. Fakat bölmeleri düzgün kullanılırsa epey bir şey alıyor. Cırt cırtlar bir sıkıntı yaratmıyor zira çok güçlüler. Fakat yürürken içinden bir şey almak istediğiniz zaman epey sıkıntı yaratıyor. Benim çantamın rengi 'Storm' bu arada merak edenler için. (tık)


Çantamın olmazsa olmazlarından ajandam, sekreterliğim, okuduğum kitabım ve suyum. Bu arada Değiştirilmiş Karbon'u ben çok beğenemedim.


Dedim ya gözleri verimli kullanılırsa epey bir şey alıyor aslında.


İki sene önce üçüncü indirimden aldığım güç bankam diğerleri zaten hepimizin yanında taşıdığı standart eşyalar. 



Kalemliğin kapalı halini çekmeyi unutmuşum da.


Yine bu senenin hedeflerinden biri olan 'Fonksiyonel bir kalemlik' aldım. İçi çok geniş çok bölmeli. Bayıldım tam anlamıyla. Ön tarafında biri fileli fermuarlı diğeri ise cep şeklinde olmak üzere iki bölmesi var. Benim zımbabı koyduğum bölme normalde silgi bölmesi.

Kalemlik

Panda Zımba



İşte bu kadar sevgili dünyalılar. Mimi yapan olursa lütfen bana aşağıda söylesin ki gelip yorum yapabileyim. Bu aralar blogları pek gezemiyorum ama telafi edeceğim mutlaka.

Sizi Gülme Krizlerine Sürükleme Potansiyeline Sahip Bir Anime: Aho-Girl

Animeler de tıpkı diziler, filmler ve kitaplar gibi. Belli kategorileri var. Bazı animeleri izledikten sonra beyninizde yüzlerce at tepinmiş gibi hissediyorsunuz, bazısında kalbinizde çiçekler açıyor gibi oluyor bazısı ise -ki en güzel kategorilerden biri bu bence- kafanızdaki yoğunluğu, uğraştığınız 450302 saçma işi bir kenara atıp manasızca gülmenizi sağlıyor.


Hanabatake Yoshiko ile tanışın. Kendisi bütün sınavlardan (ve sınavlar çoktan seçmeli olmasına rağmen) sıfır alabilen bir kızdır. Etrafında dönen hiçbir olayın farkında değildir zira farkındaysa bile kesinlikle umursamıyor.


 
Çocuk ise Yoshino'nun çocukluk arkadaşı. Yoshino ne kadar aptalca davranıyorsa çocuk o kadar zeki davranan biri. Aynı liseye nasıl düştüklerini nasıl sormayın. Onun da cevabı anime de.



Tabi çocuklara uygun olmayan bir anime. Zaten genelde animeler çocuklara tavsiye edilmiyor ama konumuz bu değil.  Tek sezonu var ve 12 bölümden oluşuyor. Dünyanın saçmalıklarından kaçmak ve biraz gülmek için iyi bir alternatif olabilir!



Çizimleri göz yakmayan cinsten, çok net bir finale sahip olduğu söylenemez zaten komedi animelerinden bütün olayın bir sonuca bağlanması az rastlanan bir ayrıntı.

Akıma Karşı #3


Hayat saçma gelmiyor da insanlar saçma geliyor çoğu zaman. Hayatın inişleri çıkışları var, bazen hiç hesapta olmayan bir şey ile sınayabiliyor bizi mesela. Ama ben insanların (kaç yaşında olurlarsa olsunlar) karşısındakine öğüt vermek veya yol göstermek ile ukalalık yapma arasındaki farkı her zaman ayırt edemediklerini düşünüyorum.

Birinin çok ciddi bir karar vereceğini düşünün mesela. Hayatının akışını değiştirecek bir karar. Etrafındaki insanlar bu durum üstüne ne yaparlar? O kişinin bakamadığı bakış açılarından verilecek karara bakarak farklı olasılıkları göstermeye çalışırlar ona. Evet, bu mantıklı bir durumdur. En azından dışarıdan bakılınca öyle duruyor. Fakat bu bahsi geçen kişi bu kararın ağırlığının farkında değil midir acaba? O kişi hayatını değiştirecek bu karar üzerine günlerce aylarca düşünmemiş midir acaba?

O kişiye o bakış açıları hakkında öğüt vermeden önce onları da düşünüp düşünmediğini sormamız gerekmez mi?

Mart Gözdelerim'18

Biraz geç olsa da (ve bir ay bu seriyi pas geçmiş olsam da) Bu ayın gözdeleri ile karşınızdayım.



Futureme.com


Zaman zaman hepimiz çok dolabiliyoruz ve bazen içimizi dökecek kimse bulamadığımız da oluyor. Bir ara sanki PTT'nin de böyle bir uygulaması vardı diye hatılıyorum ama yanılıyor olabilirim. Bu gibi durumlarda gelecekteki kendinize mesaj atabilmenizi sağlayan bir site var.

Mektubu yazdıktan sonra hangi tarihte iletilmesini istediğinizi seçiyorsunuz ve elektronik posta adresinizi giriyorsunuz. Bu kadar basit. Kullananların yorumlarını okudum epey değişik bir deneyim olduğundan söz ediliyor. Bu yüzden denemenizi öneririm.

Kaft Tişörtleri


Yakın zamanda askidanevar.com aracılığıla Kaft'tan bir tişört kazanmıştım. Gerçekten dokusu, baskısı çok kaliteli. Zaten bundan önce aynı yerden çanta da almıştım inşallah yazısını yazacağım bir gün.

Tişört için tık.

Çikolata Damlalı Ekmek


Bundan beş yıl önce falan -belki de daha fazla- bir Fransa yolculuğum olmuştu. Orada yediğim çikolata damlalı ekmeğin tadını hala unutamıyorum. Aynısını olmasa da yakından takip ettiğim Damy's Kitchen benzerinin tarifini yayınlamıştı. Bende koşarak denedim tabi ki. Tadı harika evet ama tam bir kalori bombası. Çünkü tek bir dilimle duramıyorsunuz.

Tarif için tık.

Hayata Dair Eleştiriler 5: Farklı Olmak

#hayatadairelestiriler Elena’nın yaşamı boyunca üstünde çok düşündüğü fakat bir o kadar az kişi ile paylaştığı, genelde susup içine attığı düşüncelerin çığlıklara dönüştürülmüş halidir.


Eğer dünyaya tekrar gelme hakkım olsaydı böyle olmayı seçmek istemezdim

Sürekli işleniyor filmlerde dizilerde farklı biri olmanın ne kadar güzel olduğu. Ben o insanların hiçbirinin farklı olduğunu düşünmüyorum açıkçası. Hepsi normal insanlar tarafından yazılıyor rollere normal insanlar hayat veriyor ve yine normal insanlar izliyor bu filmleri. Sonuç olarak ise herkeste bir farklı olma çabası. Ama asla olamamaları. Çünkü kökende bu insanlar daima toplumun direttiği şeylere uyarlar zira baş kaldırma gibi bir cesaretleri yoktur. Hepsi aynı kıyafetleri giyer, benzer şekilde saçlarını boyatır ve yine aynı şeyleri severler. Peki topluma yansıtılan farklı olma olgusu gerçekten sanıldığı kadar harika mıdır?

Hayır değil.

Bunu yazdığım anda hepinizin kafasında  'Belki sende kendini farklı sanıyorsundur?' olgusu oluştu değil mi? Ama ben gerçekten farklıyım. En azından kendi yaşıtlarımdan ve bunu söyleyen hiçbir zaman ben olmadım

Konuya dönmek isterim. Hep farklı insanların çok başarılı yerlere geldiği gösterilir filmlerde. Eğer sonum öyle olacaksa bile bu yolun gerçekten ne kadar acı verici ve sancılı bir süreç olduğunu en babayiğit yönetmen ve senaryo yazarı bir araya gelse yine anlatamazlar. Dışlanmanın, dışlanmışlık duygusunun toplum tarafından asla kabul edilememenin ne demek olduğunu yalnızca ve yalnızca bunları hayatı boyunca yaşayan bir insan bilebilir. Sayacak üç tane arkadaşının olmamasının sebebi belki de onun kendi hayatında oluşturduğu arkadaşlık olgusunun ağırlığından kaynaklanıyor olabilir   fakat yine de  asla bilemez normal insanlar tek başına ağlamanın, tek başına olmanın acısını.

Bu yüzden güzel bir şey değil ne farklı olmak ne kendin olmak. Toplumun direttiği saçma değerlere karşı çıktığımız için veya insanlardan daha farklı düşündüğümüz için dışlanıyoruz. Numara yapmayı denedim fakat olmadığın biri gibi davranmak 'Mış' gibi yapmak çok zor zira bir tiyatro sahnesi gibi olmuyor olay çünkü durmadan sahnede kalmak zorundasın, mola veremiyorsun ve gerçek kimliğini unutma tehlikesi de var. Çok gördüm normalmiş gibi davrana davranana kendini o kimliğe adapte eden aciz insanları. Evet, acizler. Çünkü kendilerini bile oldukları gibi kabul edemezken hayatı nasıl olduğu gibi kabul edebilir bu insanlar?

Farklılık iyi bir şey değil. Ama sizi öldürmeyen güçlendiren bir şey. Bu dışlanmışlık yüzünden asla yalnız kalmaktan korkmuyorsunuz. Kendinizi normal insanlardan daha iyi tanıyorsunuz.