Akıma Karşı #1


Bir noktada sonuna kadar inkar ettiğin ve etmek istediğin o ‘farklılık’ ağır basıyor. Herkesin istediği şeyleri istemeyince, genel tarafından kabul gören bazı anlayışlar sana gittikçe daha da yanlış gelmeye başladığında ya da bambaşka şeylere, o insanların asla bakmayacağı sevmeyeceği düşündükleri şeylere, yönelmeye başladığın an  bitiyor her şey. 

Anlıyorsun, acı gerçek yüzüne bir kış günü sıcacık evinden çıktığın an yüzüne vuran rüzgar gibi vuruyor. Dondurucu, soğuk ve iç ürpertici.  Bu olduğu an bazı şeyler bitmiş, yol ayrımına gelmiş oluyorsun aslında.

Olmadığın biri gibi davranmak. Sadece kabul görmek için. Yalnız kalmamak için.

Kendini olduğun gibi kabul etmek. Yalnız ama mutlu olmak. Olabildiğince özgür. Sınırlamalara bağlı kalmadan, kimseyi umursamadan.

Bu noktada vereceğin karar seni ve kişiliğini şekillendirecek. Kim olacaksın? Bir sahtekar mı yoksa bir yabancı mı? İnsanların yüzüne gülümsedikten sonra aynaya baktığın an kendi iç yüzünle savaşmak mı yoksa kaçılan, konuşulmayan, her geçtiği yerde ardından fısıltılar bırakan birisi mi?

İki seçenekte birbirinden zor aslında.

Tarih 2.09.2017
00.40


Hayata Dair Eleştiriler 2: Ebeveynliğe Uygunluk Testi

#hayatadairelestiriler Elena’nın yaşamı boyunca üstünde çok düşündüğü fakat bir o kadar az kişi ile paylaştığı, genelde susup içine attığı düşüncelerin çığlıklara dönüştürülmüş halidir.

Çocuklara daha iyi bir dünya bırakmak yerine dünyaya daha iyi çocuklar bıraksanız sorun kendiliğinde çözülecek aslında.
Aziz Nesin

   Çok yakın olmayan zaman diliminde bu konuyu hayat koçum dediğim kişiyle konuştuğumu hatırlıyorum. Çocuk sahibi olmak isteğe bağlı bir şey olmamalıydı bize göre. Yeni bir insan yetiştirmenin sorumluluğunu her insan ya da her çift kaldıramazdı. Bununla birlikte bir çocuk yetiştirmek için –bize göre- her çiftin belirli özellikleri ve düzeyi olmalıydı. İdeal bir devlet sisteminde üreme kontrol edilmeliydi, evet, ama bu kontrol sayıyla sağlanmamalıydı. Hayır, kesinlikle sayı değil. Bu kontrol yeni bir birey büyütmek için yeterli donanıma sahip olup olmamakla ilgili olmalıydı.

   Gelecek nesiller daha mantıklı düşünebiliyor zannımca. Bizim neslimizde toplum baskısına kolay kolay boyun eğmeyen insanlar azınlıkta değil. Dünyaya yeni bir birey kazandırmanın sorumluluğu bir tarafa bir tarafta da aile büyüklerinin 'Torun, çocuk yapmayacak mısınız?' baskıları. Geçmiş nesillerde aile büyükleri ağır basmış hep. Kendi anne babalarımızda da hala devam eden bir 'minnet borcu' var. Sanki onların anneleri onları dünyaya getirirken 'lütfetmiş' gibi. Benim düşünce tarzıma ters bir durum bu. Bu iki insanın isteğiyle oluşan bir şey. Eğer istediysen ve karar verdiysen bunun sorumluluğunu da almak durumundasın. Zaten bu minnet borcu yüzünden değil midir isimlerimizin aile büyüklerimiz ile eşleşmesi?

Bizim neslimiz 'şımarık' olarak adlandırılıyor genelde. Çünkü azımsanmayacak derecedeki kısmımız çocuk kelimesinin sorumluluğunun ne kadar ağır olduğunun fazlasıyla bilincinde insanlarız.Zannımca eskiden bu derece farkında değildi insanlar. Bunun bu derecede ağır olduğunun.

   Yine de herkes ürüyor. Herkes bu hakkı, kapasiteyi kendinde buluyor. Doğal bir hakmış gibi görüyor. Çocuğa gerekli terbiyeyi, eğitimi, görgüyü, düşünce sistemini veremeyen ve rehberlik yapamayan herkes!

Büyük Blog Takip Etkinliği



Bu yazıyı ve resmin tümünü alarak en alt kısma kendi blog linkinizi ekleyerek yayınlayabilirsiniz.

Selamlar yepyeni bir blog keşif etkinliği başlatıyoruz.Etkinliğimizin bir süresi yoktur bir yıl,iki yıl sonra bile gelseniz kabulümüzdür.Biliyoruz ki hala bloguna önem veren ve onu geliştirmek için çabalayan fakat takipçisi sayısı artmadığı için üzülen çok sayıda arkadaşımız var.Bizde instagramda çok moda olan takip etkinliklerinden etkilenerek bloggerlar için blog takip etkinliği yapmaya karar verdik.

Yapacağınız işlemler son derece basit ve etkili,kurallara herkesin uymasını rica ediyorum bu şekilde etkinliğimiz başarıya ulaşabilir.Blogları takip ettikten sonra bile birbirimize ziyaretlerimizi sürdürürsek tıklanma,yorum sayımız artar ve site trafiğimiz olumlu yönde etkilenir.
Gelelim kurallara:

-Aşağıda linkleri bulunan bloglara tıklayıp izleyiciler bölümünden yani GFC butonundan takibe alalım.O bloglarda bulunan bu yazıyı bularak altına yorum yazalım.Bu şekilde bütün arkadaşlarımız sizlere geri dönüş sağlayacaktır.Geri dönüşler anında olmayacaktır çünkü herkes vakit bulup da her gün internete giremeyebiliyor fakat mutlaka birkaç gün içinde bütün arkadaşlar takibe alarak bloglarınıza yorum yapacaktır içiniz rahat olsun.

Yorum yapan diğer arkadaşlarında bloglarına giderek "Büyük Blog Takip Etkinliğinden geldim."diyerek yorum yaparsanız eminim bütün arkadaşlar bir kaç gün içinde geri dönüş yapacaktır.
Ayrıca bu yazının tümünü bozmadan sadece en alt kısma kendi blogunuzun linkini ekleyerek blogunuzda yayınlayabilirsiniz. Böylece daha çok kişiye etkinlik yayılır ve sonradan paylaşanların sayfalarında sizinde adınız görünür bir tür blog takip zinciri oluşur.

-Bu yazıyı Google Plustada paylaşalım yani +1 yapalım ki bir çok blogger yazımızı görsün daha büyük kitlelere ulaşabilelim.

Ve gelelim linklere:

1-http://kelebeketkisi39.blogspot.com.tr/

2-http://neselisusevim.blogspot.com.tr/

3-http://alevkaraca.blogspot.com.tr/

4-https://morrmenekse.blogspot.com.tr/

5-http://www.idilob.com/ Word press tabanlı site mail abonesi olalım lütfen.

6-http://yelizinkesifleri.com/ Word press tabanlı site mail abonesi olalım lütfen.

7-http://www.sosyalanneyim.com/

8-https://yesimlehertelden.blogspot.com.tr/

9-https://www.maryslife.net/

10-http://www.lerzankaradan.com/

11-https://esratakim.blogspot.com.tr/

12-https://www.masalzehra.com/

13-http://www.seydaningunlugu.com/

14-http://www.beautybygizzy.com/

15-https://bahceperim.blogspot.com.tr/.

17- https://www.yalnizamaozgur.com/ (Gfc takip sağ üst üç çizgiden açılan sekmede :) )

Lütfen wordpress bazlı olan sitelerimize e-mail ile abone olalım çünkü bu tür sitelerde izleyiciler butonu olmuyor.

Büyük blog takip etkinliği mize her türlü blog davetlidir.Sonuçta birbirimizden öğrenecek çok şeyimiz var.Blog keşif etkinliği,blog takip etkinliği, takip etkinliği hepimize yararlı olur umarım.

Sevgiler...

Reading Slump! Kitapkurdu Nezlemi Nasıl Atlattım?


Beni Instagram’da takip edenler bilir (@yalnizamaozgur) bu sene kendim için koyduğum hedeflerin birinde planlanandan daha geride olduğumu üzülerek söylemiştim. Yıllık 60 kitap okuma hedefime göre her ay en az beş kitap bitirmem gerekliydi fakat gelin görün ki ilk ay bitirdiğim beş kitaptan dördü manga sonuncusu da zoru zoruna bitirdiğim incecik bir kitaptı.


Tabi bundan sonra bir sorun olduğunun farkına vardım zira kitaplığımda kitap birikmeye başlamıştı, ben ki okuyacak kitabı olmadığı zaman kitaplığındaki kitapları beşinci altıncı kez okuyan birisi olarak kitap biriktirecek en son kişiydim.

Daha sonra araştırmaya başladım çünkü bir tür dikkat dağınıklı ve usanmışlık vardı ortada. Normalde bir sonraki sayfayı iple çeken kız bir anda kitap okurken boğulur hale gelmişti.


Araştırmalarım sonucunda bu duruma ‘Reading Slump’ yani Kitapkurdu Nezlesi (benim çevirim eheheh) denildiği sonucuna ulaştım. Genelde kitap kurtlarının başına gelen bir durum. Birçok insan hayatının bir bazen de daha fazla döneminde bu durumu yaşamış ve atlatmış. Genelde bir iki ay sürdüğü söyleniyor fakat benim nezlem Haziran 2017’den  beri devam ediyormuş ama benim haberim yokmuş. Muhtemelen kitap okumanın üstüne düşmediğim içindir.


Nezlenin çeşitli seviyeleri var. (benimki en kötüsüydü farklısı da beklenemezdi zaten)

İlk Seviye Kitap kurdu Nezlesi: Okuduğunuz kitapta zorlanmaya başladıysanız ve bu zorlanma sürekli kitabı bitirmek için ertelemeye döndüyse o kitabı yavaşça yere bırakın. Biraz ara verip daha hafif dil içeren ince bir kitaba başlarsanız sanırım atlatabilirsiniz. İlk seviye genelde klasiklere birden başlayanlarda gözlemleniyor.


İkinci Seviye Kitap kurdu Nezlesi: Kitap değiştirseniz dahi bir işe yaramadı ve okumakta hala zorlanmaya devam ediyorsanız okuma ortamını değiştirerek başlayın işe. Farklı yerlerde okumayı deneyin ya da bir kitap kulübüne katılabilirsiniz.

Üçüncü Seviye Kitap kurdu Nezlesi: Endişelenmeye başlıyor olmalısınız. Yeni kitaplar ne olursa olsun sizi çekmiyor ve nezlenizin daha da kötüleşmeye başladığını hissediyorsanız eğer grafik romanlara göz atabilirsiniz. Çizgi romanlar ve mangalar eğlenceli alternatifler olabilir. İkinci seçenek ise sevdiğiniz bir kitabı yeniden okumayı deneyebilirsiniz.


Dördüncü Seviye Kitap kurdu Nezlesi: Ne yapsanız kar etmediyse biraz kitaplarla olan ilişkinize ara vermenin vakti gelmiş demektir. Bir süre gözünüzden kaldırın kitapları. Anime izleyin (yığınla anime tavsiyesi bulabilirsiniz burada mutlaka size biri hitap edecektir) dizi ya da filmlere gömülün. Birkaç gün ya da bir hafta. Kendinizi başlamaya hazır hissettiğinizde uzun zamandır okumak istediğiniz bir kitabı elinize alın ve başlayın. Ben bununla çözüme ulaştım.

Tabi ki bu hastalık tamamen teorik hiçbir bilimsel dayanağı yok. Fakat genel görülen bir şey. Önemli olan başımıza geldiği zaman paniğe kapılmamak.

Hepinize bol kitaplı günler dilerim.

Sinema ve Ben


Öncelikle beni mimlediği için Fatma Nur'a çok teşekkür ederim. Özellikle insanları mimlemeyeceğim. Bunun sebebi de bu mimleri yapmaya hepimizin her zaman zamanı olmayabiliyor. Sonra kenarda kalıyor, unutuyoruz. Bu yüzden yapmak isteyenler kendini benim tarafımdan mimlenmiş sayabilirler! Yazdığınız zaman bana yorum atmayı unutmayın ki gelip okuyabileyim. 




1.Sinemada izlediğin ilk film?
Tam olarak hatırlamıyorum ama sanırım winx club: Sihirli Dünya'ydı.

2. Film en güzel ....'de/da izlenir?

Evde. Oldum olalı kalabalık ortamlardan nefret ediyorum. Çok ses, gereksiz hareketler ve gereksiz gerginlik...

Oysa evde öyle mi? Hem istediğin zaman durdurma gibi bir seçeneğin de var.

3. Film izlerken olmazsa olmazın var mı? Varsa neler?
Yabancı film ise altyazılı olması. Dublajlardan kesinlikle nefret ediyorum. Arkaya yerleştirilen ses ile oyuncunun ağız hareketleri birbirine uymayınca sinir oluyorum.


4. Tek başına mı kalabalık mı?
İki kişi. En fazla üç. On kişiyle film izlemeyi sevmem. Çünkü onu ile de çok samimi olamazsın. Aradan mutlaka çekindiğin birkaç insan olur. Sadece samimi olduğum insanlarla film izlemekten hoşlanırım. Zaman zaman ailemle izlemekten bile hoşlanmayabiliyorum.



5. Mısır mı cips mi?
İkisi de değil. Film izlerken bir şey yersem ya da telefonum elimdeyse hemen dikkatim dağılıyor. O yüzden tercih etmiyorum. Ama içecek içmekten vazgeçmem sanırım.


6. İki boyutlu mu üç boyutlu mu?
Sorgusuz sualsiz iki boyut. Çünkü ben gözlük kullanıyorum. Gözlüğün üstüne gözlük takmak benim için işkenceye dönüyor. Belki bir gün lens takarsam o zaman fikrimi değiştirebilirim. 


7. AVM sineması mı sokak sineması mı?

AVM sineması. Birçok kişi sokak sineması kalmadı gibi cevaplar vermiş ama hala varlar sanırım ne olduğunu tam kestiremediler. Bulunduğum şehirde iki tane sokak sineması var. Çok gitmeyi tercih etmiyorum bunun sebebi biraz hazırcılık aslında. AVM elinin altında oluyor, film izlerken yemek yemediğim için acıkıyorum onlarca seçenek var önümde. Fakat sokak sinemasında ölme eşeğim ölme.  Sokak sineması gün ortasında sinemaya gitmek için ideal olabilir. 


8. Filmden önce filmin fragmanını izlemek mi, yorumlarını okumak mı?

Fragmanı izlerim çoğu zaman. %20 oranda yanıltıcı olur. Fakat zevkler ve renkler tartışılmadığı için siz ne kadar film zevkiniz uyuşan birinin yorumunu okursanız okuyun onun beğenmeyip sizin beğenme olasılığınız var. Bunu da geçtim film yorumu okuduğum zaman bende bir ön yargı oluşuyor, ondan hoşlanmıyorum. Fragman iyidir.


Öldürücü 7 Gün #10 Çekiliş ve Hepsinden Biraz

Selam Dünyalılar.


Yoğun geçen bir haftanın sonunda buradayım. Bloğu bu ayın başında biraz ihmal ettim -farkındayım- ama panik yok bir sürü yazı hazırlıyorum. Bu ay yıllık hedeflerimden birini daha gerçekleştridim ve steam portalı üstünden Sims 3 oyununu satın aldım.


Aslında benim düşüncem black friday ya da siber monday indirimlerinden birinden almaktı. (YANİ TAA YIL SONU) Fakat indirime girdiği e-postası gelince bana 'Neden olmasın?' dedim.


Ana oyun ve üç ek paketi 28 lira gibi bir fiyata aldım. Teknosa'da gördüğüm fiyatlar dudak uçuklatıyordu. 

Bir de mail adresimi değiştirdim. Buna bağlı olarak Google+ hesabım da değişti. Takipleşmek isterseniz şuradan.


Sağ üst köşedeki üç çizgiden açılan kenarlığa ekledim linki.

En güzeli en sonda. Hayatımı minimalleştirmeye çalıştığımı biliyorsunuzdur. (Minimalizm ve Benim Hikayem) Minimalizm düşünce tarzı atmayı reddeder paylaşmayı öngörür. Kullanmadığım bir kalem setini ve bir kitabı sizlere hediye etmek istiyorum.

 Schneider sekizli fineliner kalem seti ve bir kalemlik.


İsmail Pişer'in 'Benimle Mitoz Bölünür Müsün?' kitabı. Benim yazılarımı ve fikirlerimi beğenen Dünyalılarımın hoşuna gidebileceğini düşündüğüm bir kitap. 

Katılmak için yapmanız gerekenler:


Şu yukarıdaki üç çizgiye tıkladıktan sonra,


Google+ ve Blogger'dan beni takip etmek. 

Ve herhangi bir ortamda çekilişi duyurmak. (Instagram olabilir, bir yazınızın altına dipnot olarak düşebilirsiniz fark etmez)

Katılanlar aşağı mail adresini bırakmayı unutmasın. Martın onuna kadar açıklarım umarım. Herkese bol şans.!

(açıklandı)

Minimalizm ve Benim Hikayem


Daha altıncı ayını yeni doldurduğum yolculuğumun hakkında siz Dünyalılara ne kadar şey verebilirim emin değilim açıkçası. Bunun sebebi benim henüz tam olarak bir minimalist gibi hissetmemem. Bildiğiniz ya da bilmediğiniz üzere şu an ailemle yaşıyorum ve ailemle yaşadığım evi minimalleştirme gibi bir seçeneğim yok ne yazık ki. Kendi yaşadığım çemberi olabildiğince bu felsefeye uydursam bile tam olarak bir şeyleri başarmış ya da bitirmiş gibi hissetmiyorum. Gerçi bu hayat boyu süren bir yolculuk bitmesi pek mümkün değil.


İlk önce benim hikayem ile başlayalım. Zira yazıyı bölmek istemiyorum.

Ne kadar altı ay desem de aslında altı ay değil de iki yıl önce başlangıç yapmıştım ben minimalizime. Hem de beş ya da altıncı adımı sayılabilecek bir yerden. Ruh eşim onunla tanıştığım zamanlar benim hayatımdaki bazı insanların sırtıma gereksiz yük olduklarını göstermişti. Bu insanlara söyleyemediğim boğazıma takılan kelimeler, her özel günlerde onlarla konuşma zorunluluğu hissetmem. Aslında bu bizim kültürümüzün bir parçası sayılabilir. Kötü bir parçası.

‘Şşşt öyle denmez!’

‘Neden?

‘Denmez işte.’ (El Alem 'Ne?' Mi Der)

Biz bunlarla büyütüldük haksız mıyım? Aslında hiç kimse bunların bizi ne denli gereksiz ve manasız şekilde mutsuz ettiğinin farkında değil. Böylece hayatımda belli başlı insanlara gerçekten onlar hakkında ne düşündüğümü söyledikten sonra ile başladı hepsi.

‘Şimdi sana gerçekten senin hakkında ne düşündüğümü söyleyeceğim. Ama bunun bir bedeli var tıpkı hayatta her şeyin bir bedeli olduğu gibi. Bunun bedeli ise birbirimizi silmek olacak. İstersen sende söyleyebilirsin ne düşündüğünü. Fakat bunlar bir kez yüzeye çıktığında zaten hiçbir şey eskisi gibi olamaz. Zoru zoruna ilişkimizi devam ettirmek yerine söyledikten sonra birbirimizi tanımayacağız.’

Bir oyun gibi. İlk önce en yakın arkadaşım. Ardından iki yıllık platonik olduğum çocuk. Karşımdaki kabul etmese de ya da şartları yumuşatmaya çalışsa da benim duruşum kesindi. İlk etkisi muazzam bir acı şeklinde döndü bana. Fakat daha sonra hayat denizinde yol almaya çalışan teknemden ağır taşları attıktan sonra yani inanılmaz derecede hafiflemiş hissettim.


Bu hissi sevdim. Arkadaşlarımı seçmeye, rehberimi temizlemeye başladım. Ardından sosyal medya hesaplarımın bir kısmını kapattım. Çünkü insanların yalan mutluluklarını görmek beni daraltıyordu.
İşin bu kısmından sonra bu olay biraz duraksadı. İki yıl kadar. Çünkü zaten ben ne yaptığımdan ya da neyin beni tam olarak rahatlattığından emin değildim. Sadece ‘az insan öz insan’ olgusu ile hareket etmeye başlamıştım o kadar.

Devamını tam olarak anlayabilmeniz için biraz kişisel hayatımdan bahsetmem gerekiyor. Beni uzun zamandır takip edenler bilir babam ile yıldızlarımızın hiç barışmadığını. Bu yüzden hiç ‘Normal’ sayılabilecek bir kız gibi yetişmedim. Dolaplar dolusu kıyafetlerim, çantalar dolusu bebeklerim gibi benim için aşırı insanlar için normal sayılabilecek şeylere sahip olmadım. Durum böyle olunca ben uzunca bir süre ‘bir şeyimin olmadığını’ düşünüp duruyordum. Üniversiteye başladığım zaman elime para geçti ve eksiklerimi kapatmaya başladım.


Fakat bir noktada bir ipin ucunu kaçırmış olmalıyım ki bir anda kendimi benzer ayakkabının üç farklı modeli ile buluverdim. Evet, hepsi indirimden alınmış ayakkabılardı, normal bir kız için normal bir rakamdı ama benim için fazlaydı. Gerçekten fazla.  Bu dönemden birkaç ay sonra ben belgesel izlemeye sardım ve o arada siteleri kurcalarken denk geldim minimalizm belgeseline.


Minimalizm nedir?

Sevdiğimiz ve kullanışlı olan şeyleri hayatımızda tutmaktır bana göre. Mesela bazı kıyafetler vardır dolabımızda. Giymeyi sevmediğimiz ama aynı zamanda atamadığımız. Ya da ‘Zayıflayınca giyerim.’ Diye tuttuğumuz veya annenizin asla atmanıza izin vermedikleri. Eski erkek arkadaşınızın hediye aldığı. Hiç zevkinize uymayan ama sırf babanız hediye etti diye duran. İşte onları hayatımızdan çıkarmak minimalizimin bir adımıdır. Sorgulamadan, düşünmeden ve sevmeden aldığımız kalabalık yapan onca şeyi bırakmaktır. Sadece bir eşya ile sınırlı değil olay.

Rehberimizde tuttuğumuz ve aylardır aramadığımız onca insan. 
Yılda ayda bir konum güncellediğimiz Swarm hesabımız.
Ne zaman üye olduğumuzu hatta alışveriş yapıp yapmadığımızı hatırlamadığımız sitelerden gelen onlarca reklam e-postası.


Minimalizm aslında sadece daha azı ve daha çok sevdiğiniz şeyler ile bilinçli yaşamak için basit bir yaşam mesajıdır.


Neden minimalizm?


Tüketimin bir zorunluluk haline getirilmeye çalışıldığı bir çağdayız. Bu çağın bize dayatmalarından kaçmak için aslında bir kapıdır minimalizm. Bize hep bir şeylerin ‘daha büyüğüyle’ ya da ‘Daha fazlasıyla’ mutlu olabileceğimizi söyleyenlere inat daha azıyla çok daha kaliteli bir yaşam sürebilmenin anahtarıdır aslında. Bu yüzden minimalizm gereklidir bana göre.

Nasıl Minimalizm?


Belli kuralları yoktur illa uymanız gereken. Kendi ajandanı yap (bullet journal) furyasını kesinlikle duymuşsunuzdur. .Aynen onun gibi. Düşünce tarzını oluşturan belli başlı yapı taşları var. Binanın temelleri gibi. O temelleri attıktan sonra nasıl ve ne kadar minimalist olacağınız size kalmış bir durum.

Nereden başlamalıyım?

İlk adım farkındalıktır. Bu yazıyı ben yazdım diye değil de gerçekten minimalizmi merak ettiğinizden dolayı okuyorsanız bir şeylerin farkındasınız demektir. Bu adım tamamen okuma ve izleme yani öğrenme eylemi ile gerçekleşir. Bende değişim yaratan belgeseli söylemiştim (minimalizm önemli şeylere dair bir belgesel) o belgeseli mutlaka izlemenizi tavsiye ederim.  
Azla Mutlu Olmak - Francine Jay
Sade- Begüm Başoğlu
Derle, Topla, Rahatla - Marie Kondo 
(Minimalizm için kitap önerileri)

İkinci adım ise harekete geçmektir.

En kolay vazgeçebileceğiniz en dolu yerlerden birinden başlayın!

Bu ne demek? Genelde minimalleştirmeye kıyafet dolabından başlanılması tavsiye edilir. Benim için en kolay yer orasıydı. Çünkü kıyafetlere aşırı derecede bağlı değildim. Fakat bir başkası için bu kitaplığı olabilir. Bu yüzden diğer dolu alanlara göre en kolay vazgeçebileceğiniz yerlerden başlamanızı tavsiye ediyorum.  Kıyafetlerini çok seven bir insana ‘Kıyafet dolabını minimalleştireceksin!’ diye baskı yaparsanız o insanın minimalizm ne kadar işine yaracak olursa olsun bu yaşam biçimine karşı tavrı emin olun ki değişecektir.

Minimalizime başlamak için alan örnekleri: Kitaplık, baza altı, kıyafet dolabı, çalışma masası çekmeceleri, dolapları, makyaj malzemeleri, banyo dolabı, anı kutuları.



Eğer bir eşyayı altı aydan az süre içinde kullanmadıysanız lütfen ona yol verin.  Kıyafetler için bu süre bir yıla kadar önerilebiliyor. Düşünmemeniz gereken tek şey şu ‘Buna sonra bir şeyler yaparım, bu sonra lazım olur.’ İnanın o şey lazım olmuyor. Olsa dahi yenisini gidip satın alıyorsunuz.

Adım adım minimalleşin bir anda evi çöpe atmayın!


Aslında kullanılabilecek hiçbir şeyi çöpe atmayın. Kıyafetlerinizi yakın arkadaşlarınıza, durumu iyi olmayan insanlara ya da kıyafet toplama kumbaralarına atabilirsiniz. Kitapları kütüphanelere… Asla kullanmadığınız, kullanmaya kıyamadığınız defterleri birilerine…
Her adımı sindirmek için kendinize mutlaka zaman tanıyın. Bir anda böyle bir yaşam tarzını her insan kaldıramayabiliyor. Kendiniz için en zorunu en sona saklamaya çalışın fakat kesinlikle boşvermeyin!
Harekete geçme aşaması bittikten sonra en zoruna geldik şimdi.

Bulunduğumuz durumu muhafaza etmek!


Bir şeyleri sırf indirimde olduğu için stoklamaya çalışmamak, canımız sıkıldığı için mağazalara girip alışveriş yapmamak bunlardan sadece iki tanesi. İhtiyacımız olanı olduğu kadar almak. Bu kadar basit aslında. Nefsimize hakim olmak.

Bu yola neden çıktığınızı hatırlamanızı öneririm size her seferinde. Daha fazlası size mutluluk vermedi değil mi? Şimdi sıra daha azı ile mutlu olmayı denemekte.

Okuduğum bir kitabın yazarı ‘Kısa vadeli ödüller yüzünden uzun vadeli ödüllerin değerini azımsamaktan bahsediyordu. Bunu durumumuza şöyle uyarlayabiliriz. Evet o kazağı alman seni şu an mutlu edecek ve belki bir saat daha. Ama daha sonra o kazak eskiden dolabında bulundurduğun onlarca kazaktan farklı olmayacak senin için. Sahip olma dürtüsünün bizi gerçirmesine izin vermeden devam etmeliyiz. Deneyim eşyadan daha önemlidir. Bugün almak istediğin kazağı, yarın seni kendine mıknatıs gibi çeken o ayakkabıyı almazsan belki bu yaz o rüyalarını süsleyen ülkeye gidebilirsin?

Daha fazla Minimalleşmek


Yukarıda demiştim ‘aslında en zor kısmından başlamışım ben minimalleşmeye’ diye.  Eşyalarınızı, evinizi bitirdikten sonra sıra hayatınıza geldi. Yine bir adım geriden başlayarak ilk önce yıllardır temizlemeniz gereken bilgisayarınızı temizleyerek başlayabilirsiniz işe. Ardından sosyal medya. Burada mühim olan şey birazda sizi mutsuz edip etmemesi. Misal ben bir zamanlar Instagram hesabıma o kadar gereksiz insanı kabul edip takiplerine geriş dönüş yapmıştım ki girdikçe asabım bozuluyordu. Yani o gülen kızın mutlu olmadığını sevgilisinin arkasından saydırdığını biliyorsun ama bir durum atıyor ‘Bebeeeeğiiim’ mıç mıç. Böyle gereksiz heyecana strese hiç gerek yok. Hesabı sil gitsin. İnan varlığına ihtiyaç bile duymuyorsun.


Bir yıldır aramadığın insanların numaralarını sil rehberinden. Bırak yirmi kişi kalsın ama hepsiyle en az bir kere görüşüyor ol ayda.

Daha az insan daha az sorun demektir. Sizi tenzih ederim bu konuda.

 


Bunu yaşamının bir parçası haline getirmek

Evet, ben bu adıma kadar henüz gelemedim. Ama bir noktadan sonra yukarıdaki maddelerin hepsi bir hayat tarzı haline geliyormuş.



Her insanın hayata bir boşlukla geldiğine inanıyorum. Kalbimizde doldurulması gereken kocaman bir boşluk. Bunun ne olduğunu ileriki yazılarımdan birinde açıklayacağım inşallah. Gerçekten ne olduğunu bulana kadar çoğu insan ruhundaki bu kara deliği eşyalarla beslemeye çalışıyor.
İnanın o boşluğun ihtiyacı olan şey eşya değil.

Kendinize dikkat edin dünyalılar.


Dipnot,: Kolajların hepsi bana aittir. İzinsiz (ç)almayınız.