Bir Hikayenin Sonu.

Kaçıncı kez yazdıklarımı siliyorum gerçekten bilmiyorum.

Yaşadığımız her olay bizi biraz daha değiştirip, geliştirirken bir noktada buranın arada gelip tozunu aldığım eski bir kitap olmasının beni gerçekten üzdüğünün ve yalnız ama özgürün bunu hak etmediğini fark ettim. İşlerimi yarım bırakmayı gerçekten sevmem. Bu yüzden düzgün bir son yazmaya çalışıyorum uzun süredir.

Bizim hikayemizde çoğu hikayelerde olduğu gibi arayışta olan bir kahraman ile başladı. Kendini bir süre boyunca sadece çatışarak ifade etmeye çalışması klasik bir on sekiz yaş sonucuydu. Fakat kahramanımızın da zaman zaman bitkin düştüğü anlar oluyordu. Dış dünyanın onu bu kadar yorduğu yetmiyormuş gibi kendi iç dünyasını da kendi kendine karartıyordu. 

Ardından bütün bu çatışmaların, savaşların içinden bir düşünce doğdu. Yalnızlığın ve özgürlüğün iki ütopik kavram olduğunu düşünen kahramanımız bu kavramları birleştirerek bir kaçış noktası yarattı kendine. Hikayemizin dönüm noktası gerçekten tam da bu oldu.

Gerçek hayatta yolumun asla kesişmeyeceği insanlar tanıdım ve o insanlardan aldığım öğütler şu an olduğum insan olmamda gerçekten büyük rol oynadı. Kendi dünyamı kendimin sürekli karartmasının ne kadar toksik ve zararlı olduğunu zamanla, sabırla onlar öğretti bana. Onların dışında burada birçok arkadaş edindim yine. Kilometreler olsa da aramızda berber filmler izledik, kitaplar okuduk, oyunlar oynadık ve belki de evleri karşı karşı olan iki yakın arkadaşın eğlenemeyeceği kadar eğlendik hep birlikte.

Sadece bir neden olduğunu söyleyemem bu kitabı kapatmamın gerçekten onlarca neden var ve inanın hepsini açıklasam bile bir şey ifade etmeyecek. Sadece şu var ki artık veda zamanı geldi. Çünkü artık kaçmama gerek kalmıyor. Öğrendim, geliştim, değiştim. En önemlisi de büyüdüm. Olaylarla yüzleşmek eskiden olduğundan daha kolay. Bir noktadan sonra gerçekten ev ödevi gibi gelmeye başladı en önemlisi. Yapmak istediğim değil yapmak zorunda olduğum bir iş.

Hüzünlü bir veda gibi gözükse bile aslında öyle değil. Bu hikayenin sayfalarını karıştırırken yüzümde hep bir gülümseme oluştu ve daima oluşmaya devam edecek. Ama artık başka bir yolda tek başıma devam etme zamanı.

Teşekkür ederim. Bir kere bile bir kelimemi okumuş herkese. En çokta deeptone'a. Sayamayacağım kadar çok şey yaptı benim için.

Hiçbir şeyi silmeyeceğim. Yıllar sonra herhangi bir yazımı tozlu raflardan çıkarıp belki bir fayda sağlayabilmesi bir kimsenin benim için önemli bir olasılık. O yüzden her şeyi yerli yerinde bırakıyorum. 


yalnizamaozgur@gmail.com

12 Yılın Ardından


Daha önce çocukluğumdan bahsetmiştim. Bir şekilde fanusta yetiştirilmeye çalışılmış olmamdan. Bu konuda hiç kimseyi suçlamıyorum çünkü çoğu evebeyn belki de aynı şeyi yapıyor çocuğuna yıl 2020 olmasına rağmen. Twilight serisi benim hayatımda uyanışımın simgesi. Aslında hayatlarımıza dönüp baktığımızda hepimiz çok basitmiş gibi görünen olayların hayatımızda bir devrime yol açtığını görebiliriz. Bunun sebebi o olayların ağırlığının olması değil –zaten bir önceki cümlede basit olaylar olduklarından bahsetmiştim- sebebi bizi o noktaya binlerce olayın getirmesi ve çok basit bir damlanın bardağı taşırması ya da pimi çekmesinden ibaret. İşte benim son damlam da oydu. Aileme karşı çıkıp okumakta direttiğim bir şekilde filmlerini seyrettiğim ilk özgür kararım. Hepimizin zaman zaman hayatın yoğunluğundan veya sıkıntılarımızdan bunaldığımız bir noktada defalarca seyrettiğimiz veya defalarca okuduğumuz kitaplar filmler vardır. Benim için twilight serisinin önemi bu kadar büyük işte.

Peki bunları neden anlattım bu kadar uzun uzun?

2008 yılında Twilight serisinin yazarı Stephenie Meyer serinin Edward’ın gözünden anlatılacağı yeni bir kitap yazmaya başladığını duyurdu. Fakat duyurudan kısa bir süre sonra Meyer’ın leptobu çalındı ve Midnight Sun’un ilk 12 bölümü internete sızdırıldı. Bu duruma çok sinirlenen Meyer kitabı yazmayı bıraktı.

Yıllar geçtikçe açıklamaları daha sakinleşti ve en son ‘Herkesin Midnight Sun’ı unuttuğu bir zaman kitabı yeniden yazacağım.’ dedi.

Ve bir gün Meyer’ın sitesinde bir geri sayım açıldı. Kimi yazdığı diğer bir kitap olan ‘The Host’ yani ‘Göçebe’ serisinin devamını yayınlayacağını kimi ise yeni bir film açıklaması olduğunu savundu. İmkansız bir bekleyiş olduğu bilinse de bir kısım da ısrarla Midnight Sun’ın çıkış tarihini söyleyeceğini umut etti.

Ve imkansız imkanlı hale geldi.

12 yılın ardından Meyer Midnight Sun diğer adıyla Geceyarısı Güneşi’nin çıkış tarihini duyurdu.





Sevgili okuyucular ve arkadaşlar;

Her şeyden önce, umarım siz ve aileleriniz güvenli, sağlıklı ve iyi bir yerdesinizdir. Önemli olan şey bu.

İkincisi, Midnight Sun'ın nihayet (çok yakın da) hazır olduğunu duyurmaktan mutluluk duyuyorum! Ve 4 Ağustos'ta kitapçılarda olacak. Umarım bu duyuru yanlış zamanda yapılmış gibi anlaşılmaz; gerçekten dünya normale dönene kadar duyuruyu geciktirmeyi düşündüm. Ancak, 1) bunun ne zaman olacağını kim bilebilir? Ve 2) siz yeterince beklediniz. Aslında yeterinceden çok fazla.


Bu durumla herkesin nasıl başa çıktığını bilmiyorum, ama şu anda kitaplar benim en büyük teselli ve en mutlu kaçışım. Şahsen, en sevdiğim yazarlardan biri okumak için yeni bir şey açıkladıysa sevinirim. (Baskı yok, Laini Taylor.) Umarım bu duyuru size biraz keyif verir ve heyecanla bekleyebileceğiniz bir şey olmuş olur.


Bir kitap üzerinde on üç yıldan fazla çalışmak garip bir deneyim. O zamankiyle aynı kişi değilim. Çocuklarımın hepsi büyüdü. Sırtım garipleşti. Dünya farklı bir yer. Sadece sizin için değişen şeyleri hayal edebiliyorum. Ama Midnight Sun'u tamamlamak, Alacakaranlığın ilk günlerinde birçoğunuzla ilk karşılaştığım o anları bana geri getirdi. Çok eğlendik, değil mi? Yılsonu partisi vermek, otel odalarında takılmak ve sahilde kitap okumak (hayatımızdaki en iyi bronzlaşmayı olurken). Komik tişörtler ve muhteşem web siteleri yaptık. Halen hayatımızda olan kafa dengi ruhları bulduk. Umarım Bella’nın yaşamının başına döneriz ve Edward’ın hikayesi size tüm bu eğlenceyi yeniden hatırlatır.


Bu yaz bizi izlemeye devam edin - planladığımız çok daha eğlenceli şeyler var. Müzik (elbette), yarışmalar, kitap turu hakkında bilgiler ve daha fazlası bu sayfada yayınlanacaktır. Umarım yakında görüşürüz! Çok uzun zaman oldu.


Stephenie
 



İnternet deliye döndü. Tam anlamıyla. 672 sayfa olan kitabın 4 Ağustos tarihinde satışa çıkacağı duyuruldu.

Devam filmi çekilir mi, çok umudum yok. Zira Edward’ı oynayan Robert Pattinson film endüstrisine kendini kabullendirmeye ve üstüne yapışan vampir rolünden kurtulmak için çok uğraştı. Fakat yine de birkaç güne kadar bu kitabın da çıkacağını düşünmüyorduk değil mi? Kim bilir belki bir mucize daha olur.



Bir Elektrik Elektronik Mühendis Adayının Gözünden #2

Şimdi yazmaya karar verdiğim yazı dizisinin ilk yazısının 2017 yılında girdiğimi düşünürsek o yandan bu yana çok şey değişmiş olmalı haklı olarak.

Fakat yine de bloğumdaki düzeni bozmamak uğruna devam yazısı gibi gözüken ama devam yazısı olmayan serinin ikinci yazısına hoş geldiniz. 

Önceki yazı için: Bir Elektrik Elektronik Mühendis Adayının Gözünden #1

1 Sınıf Tavsiyeleri 

Önceki yazımda buna yer vermiştim ama bazı cümleleri tekrarlamayı göze alacağım tüm bilgileri aynı yerde toparlamak uğruna. Özellikle ilk iki sınıfta görülen bazı derslerin yarı yılları üniversiteden üniversite değiştirilmiş olabiliyor.  Fakat burada önemli olan hangi yıl ne yapacağının bilincinde olmak.

Birinci sınıfta gelende matematik 101, fizik 101, dil anlatımı, İngilizce gibi devam veya tekrar dersleri verilir. Bu derslerin amacı sizin liseden bir şey bilmiyormuş gibi geldiğinizi varsayarak bu fakülteyi başarı ile bitirebilmek için gerekli altyapıyı oluşturabilmektir.

   


İlk iki yılda alacağınız matematik derslerinde türev integral ve seriler ağırlıklı bir eğitim görürsünüz. Çünkü daha önceki yazımda da dediğim gibi bizim bölüm için en önemli bilgi matematiktir. Matematiği sevmiyorsanız, bunalıyorsanız, çözmekten zevk almıyorsanız ya bu deveyi güdeceksiniz ya bu diyardan gideceksiniz misali bir durumun içinde er geç kalacaksınız.

Bunlara ek olarak  mühendisliğe ufaktan başlamak için elektrik elektroniğe giriş dersi,  bir adet programlama dersi, autocad dersi gibi dersler gösterilir. Yine dediğim gibi bazı üniversiteler misal programlama dersini ikinci sınıfın birinci dönemine atmış durumda. Fakat genel anlamda müfredat sabit.

İyi bir ortalamadan zararlı çıkan kimse olmaz. Bu yüzden birinci sınıfta daha bilgileriniz de tazeyken temel derslerden yüksek puanlar alıp iyi harf notlarıyla geçmek son sınıfta işinize yaracak bir avantaj olacaktır. Yine bu dönem çok yoğunluklu bir lab programınız olmayacağı için okulunuzdaki kulüp ve toplulukları keşfetmek, seminerlere katılmak, o nefret ettiğiniz İngilizce’yi öğrenmek (çünkü er geç öğrenmek zorunda kalacaksınız tabi üretime katkınız olmasını istiyorsanız), yeni bir hobinin temelini atmak (kitap okumak film izlemek bir hobi değildir arkadaaşlar) veya okulunuzda gerçekleşen seminerlere gidip ufkunuzu geliştirmek için istemediğiniz kadar vaktiniz olacaktır. Hazırlık okuyanları tenzih ederim çünkü bunları hazırlık yılında bol bol yaptığınızı varsayıyorum. Durmadan bilgisayar oyunları karşısında veya konserden konsere, kafeden kafeye koştuğunuz saatler için pişman olma olasılığınız çoktur. Her şey dozunda iyi.

Daha önceleri de belirttiğim gibi bu bölüm ‘Diplomamı alayım mesleğimi yapayım.’ Bölümü değil. Ağaç yaşken eğilir misali daha okurken kendinizi geliştirmek, öğrenmek, neyi sevdiğinizi bulmak ve üstüne gitmek zorundasınız. Aksi taktirde yitip gitmeniz içten bile değildir.

 Bu kadar iç karartıcı konuştuğum için kusuruma bakmayın fakat mezun olup ağlayan o kadar mühendis var ki sinirlenmeden geri duramıyorum. İki günde bir saat geleceği için ayıramamış insanların doğal seçilimle elenmesi bana çokta tuhaf gelmiyor.

Her neyse benim düşüncelerimi kenara bırakalım.

Her şeye rağmen üniversite hayatı dediğimiz o doluluğu yaşayabileceğiniz iki zaman dilimi vardır birinci sınıf ve hazırlık. Bu yüzden içinizde ‘Bunu da yapamadım.’ Diyebileceğiniz bir etkinlik bile kalmasın. Olabildiğince çok insanla tanışın, olabildiğince çok ortama girin , çok insan tanıyın. Güvenin, ağlayın,sevin. Bu zamanlar hayat tecrübesi kazanmak için en değerli zamanlardır.


Karantinada Motivasyonu Korumak

Instagram'da son günlerde gözlemlediği en yaygın durum şu an içinde bulunduğumuz olağanüstü hal sebebiyle grip gibi yayılmış olan bıkkınlık, belirsizlikten gelen endişe duygusunun yoğunluğu içinde kaybolma ve hevessizlik. Bu duruma kendimizi teslim etmekle psikolojimizin zarar göreceğini düşünmeden edemiyordum uzun süredir. Adana'dan Ankara'ya döndükten sonra birtakım dalgalanmalar yaşadım. Ardından onların hepsinin bir sonuca çıktığını fark ettim. Paylaştığım deneyimler bir insana bile yardımcı olsa benim için kardır! 


1) LÜTFEN O YATAKTAN KALK.


Gözünü açtın, telefonu eline alıp sosyal medyada biraz gezindin. Ardından saatin on bir olduğunu gördün. Sonra 'Daha erken yaaa.' diyip yorganı üstüne çektin...

Sürekli yatakta yuvarlanmak beyninize hala uyku zamanında olduğunuz düşüncesini yollar. Yatakta uyanmayı beklerken yatağın içinde durdukça uykunuz gelir ve bu paradokstan asla kurtulamazsınız. Bu yüzden kalkın o yatağı düzenleyin, odanızı havalandırın ve mümkünse bir daha yatağa yatmayın sakın içine girmeyin!


2)PİJAMA, PİJAMA, PİJAMA!


Yattığınız kıyafetle kalkıp gezmek yine beyninize yine yatakta kalmakla benzer bir mesajı verir. Eşofman ya da pijama takımınızın olmasına gerek yok. Ev kıyafetlerinizden iki tişört iki eşofman altını kafanızda pijama olarak etiketleyin. Sadece yatarken onları giyin ve uyanır uyanmaz değiştirin. Böylece beyniniz uyku zamanın sona erdiğini anlayacak ve daha dinç hissedeceksiniz.


3)Kahvaltı? Bir bardak su kahve?


Elinizi yüzünüzü yıkadınız, dişlerinizi fırçaladınız. Şimdi, size ne iyi geliyor? Hafif bir kahvaltı? Bir bardak kahve? Limonlu su? Bedeniniz neyi istiyorsa onu verin.

4) DÜ-ZEN!

Yemekten sonra yanımıza en az bir litre su alıyoruz. Masamızı siliyoruz, etrafı düzenliyoruz. Yerlerde dünden kalkan silgi parçaları varsa hızlı bir süpürge yapıyoruz. Ardından bugün neler yapmanız lazım? Kendimize çok yüklenmeden liste yapın. Duş mu alacaksınız yazın. Film mi izleyeceksiniz yazın. Onları yaptıkça bunum verdiği mutlulukla emin olun listeyi daha çok tamamlamak isteyeceksiniz. Bitiremediniz mi? Sorun değil! Yarınlar hep bitiremediğimiz işler için varlar!

5)Yapmak istemediğiniz işe vücudunuzu zorlamayın.


Evet matematikten nefret ediyor olabilirsiniz. Normal. Biraz Türkçe çözdükten sonra aslında ufak ufak kolay örneklerden giderek bebek adımlarıyla ilerlememek için bir sebep yok ama! Sadece kendini kasmayın. 'Yapmak zorundayım, öğrenmem lazım.' gibi şartlandırmalar beyninizi ve bünyenizi daha çok strese sokmaktan başka bir işe yaramayacaktır.

6) Bakım!

Evet. Evet. Karantinadayız dışarı çıkmıyoruz. Ama bu kendimize bakmamız anlamına gelmez. Saçlarınız yağlandığında duş almayı ertelemeyin. Aksine bunu da bir rutine sokun. Beynimiz rutinleri sever. Duştan sonra saçınızı yapın, maskenizi yapın, ojenizi sürün. Erkekler mutlaka tıraş olmaya devam edin hatta yeni sakal şekilleri deneyebilirsiniz nasılsa herkes evde! Emin olun bu sizi gerçekten çok daha iyi hissettirecek.

7) Yeni hobiler!

Evdeki tüm zamanımızı ders çalışmayla geçirecek haliniz yok elbette. İnanın internet derya deniz. O kadar çok bilgi ücretsiz sunuluyor ki inanamazsınız. Köşede dekor olarak kullandığınız o gitarı elinize alın ve çalmayı deneyin. Ya da dil kursları. İstemediğiniz kadar video var! Açın birini ne kaybedersiniz sonuçta? Ben söyleyeyim hiçbir şey!

8) ERKEN KALKMAK!

Şimdi birincisi beyler bayanlar dırırırırırımmm duymanızı asla istemediğiniz bir şey olsa bile GECE DERS ÇALIŞMAK, SABAHLAMAK BÜNYEYE İYİ DEĞİL. Bunu bir gece kuşu olarak söylüyorum. Öğlene kadar uyumayı benden çok kimse sevemez. Fakat yıllardan beri öğrendiğim şu eğer ki sekizde kalkıp öğlen bir saat şekerleme yaparsanız inanın günü daha fazla yaşıyorsunuz. Ama on birde on ikide kalkarsanız siz daha ne olduğunu anlamadan gece oluyor. Evet gece çalışmayo daha verimli buluyor olabilirsiniz ama çoğunuz hala gelişme çağında olan öğrencilersiniz. Bu yüzden bedenimizi uykuya ama sıradan bir uykuya değil GECE UYKUSUNA İHTİYACI VAR.

Ve bu da bizi yazımızın sonuna getirmiş oluyor. Beğenip kanalıma abone olursanız... Durun ora bura değildi. Herneyse zaten benim youtube kanalım da yok. Eğer yukarıdakileri uygulamaya başlarsanız lütfen yorum yapın ve gelişmeleri beraber takip edelim.

Bu arada unutmayın bu bir verimlilik yarışması değil! Her gün farklı yemek denemeniz, evde sürekli spor yapmanız ya da sürekli ders çalışmanız gerekmiyor. Bu yazıdaki amaç ruhsal sağlığımızı daha iyi seviyeye getirmekti. Bir şey yapmak istemeseniz de sorun değil. 

Unutmayalım;

Fırtınalar zor olabilir,
ama güneş daima geri döner <3

Öldürücü 7 Gün #18 Karantina Günleri


Facebook kullanmayışım bazen ayağıma dolanabiliyor ki bu da o zamanlardan biri. Google blog yazarlarına aşırı faydası olan Google plus uygulamasını kapattığı süreç içinde zaten buralarda değildim. Yani okunmalarımın dibi göreceği konuşunda en ufak bir fikrim yoktu. Dönemeye karar verdiğim beri kara kara bakıyorum okunma sayılarına. Aklımda birkaç çözüm var aslında ama biraz daha zamanın geçmesini bekleyeceğim.


Adana’dan Ankara’ya gelmek benim için bir travma. Çünkü yaşadığım bazı olayların doğurduğu bir sonuç olarak buraya geldiğimde sanki Adana’ya –ait olduğum şehre- geri dönemeyecekmişim gibi, sanki Ankara beni bütün griliği ve kasvetiyle yutacakmış gibi geliyor her seferinde. Böyle bir olağanüstü durum yüzünden oradan ayrılmak ve bu olağanüstü durumumuzun bitmemesi her seferinde panik atak krizi geçirmeme sebebiyet veriyor.

En zor, en kötü hissettiğim günlerimde buradaydım. Asla geçmeyecek dediğim olaylar geçti. Hiçbir fırtına sonsuza kadar sürmüyor nasılsa. Hepimizin ortak korkusu sevdiklerimize bu fırtınanın zarar vermesi.

Bir söz vardı, aradım fakat bulamadım. Olaylar hiçbir zaman insanların düşündüğü kadar kötü sonuçlanmaz diye. Geçmişime dönüp bakınca –en azından kendim için- gerçekten ne kadar doğru olduğunu fark ediyorum. Işığımı, odağımı kaybettiğim her rüzgarın beni farklı yere savurduğu zamanlarım oldu. Fakat eninde sonunda kuzey yıldızını bulup tekrar yoluma devam ettim.


Karantinada gözlemlediğim iki insan tipi var. Birincisi zaten hayatı boyunca karantina içinde yaşamış insanlar. İkincileri de sosyalleşmezse mutlaka yalnızlıktan ve sıkıntıdan ölecek  insanlar. Bir de bunların kesişim kümesi var.

Eğer ki Adana’da hayatıma devam ediyor olsaydım psikolojimin karantinadan daha fazla olumsuz yönde etkilenebileceğini düşünüyorum. Gerçi pozitif bir yönünün olması beklenemez ama neyse. Ankara’da ise durum daha karışık. Buradaki sosyal çevrem biraz daha az ve genelde ailemin ziyaretlerinden fazla öteye gitmediği için şu anki rutinim  ile normalde devam ettirdiğim rutinim arasında çok fazla  bir fark yok.  

Kardeşlerimle başa çıkmak zor oluyor bir miktar tüm gün evde olan minik bedenler sürekli beslenmeye ihtiyaç duyuyorlar. Kekler, kurabiyeler yapsam da sürekli 24 saat dayandıramıyoruz üç oğlana. 

Onun haricinde evde tüm gün yatıp sosyal medyada sörf yapmaktansa her krizin bir fırsata dönüştürülebileceği taraftarıyım. İnsanlar sürekli aynı aktiviteleri söyleseler de bir hobi sahibi olmanın önemli olduğunu düşünüyorum.  İlginizi çekebilecek bir hobi bulmak ve bunu geliştirmek için istemediğiniz kadar zamanınız var.


(Instagram'da bol bol paylaşım yapıyorum @yalnizamazogur)

Kendim için konuşmam gerekirse uzun bir süredir çizime ilgi duyuyordum hatta udemy'den sene başında bir çizim kursu bile almıştım. Her işin anahtar noktası pratiklik olduğu için bol bol pratik yapmak önemli oluyor yetenekten ziyade.

Onun haricinde bir süredir geleceğim için somut adımlar atmıyordum zira okula devam ediyor olmak benim için somut bir adım değil. Üniversite eğitiminin hayatta gelmek istediğimiz yer için yeterli olmadığını düşünüyorum bu genelde her bölüm için böyle. Gitmek istediğiniz patikaya doğru ilerleyip kendinizi o yönde geliştirmezseniz işler sanılan kadar kolay gitmeyebilir. Bu konu hakkında daha ayrıntılı şekilde kodawari.enginneer.com da yazı yazacağım.

Film,dizi,kitap üçlüsü için eğer ki yıllık bir hedefiniz yok ise bu konularda kitap okumak dışında film ve diziyi sürekli izlemenin ekstra bir verim getirebileceğini düşünmüyorum. Tabi her şey tadında güzel, odak noktası olarak her şeyden az az devam etmek daha iyi bir plan olabilir.

Benden bu kadar. Sizin günleriniz nasıl geçiyor sevgili dünyalılar?

Şubat Gözdelerim'20

Beyler bayanlar geri dönüşümün şerefine serilere tam gaz devam ediyoruz.



  • Ülker Böğürtlenli Bitter Çikolata


Ankara'ya gittiğimde misafirlikte bitter çikolataların arasında dilimi bir böğürtlen tadı kapladı ve kafamda resmen şimşekler çaktı. O sırada henüz Ülker'in bu yeni çikolatasının reklamı da çıkmamıştı o yüzden bulmam en başta biraz zor oldu. Ardından Şok'ta denk geldiğimden beri midem bulanana kadar yedim. Cidden Şubat'ın favorisi bu.


  • Fiorella Choco Biscuit


Şok'tan çikolata alırken haftalık gelen ürünlerin olduğu sepetlerde görüp aldığım ve yine aşık olduğum bir ürün. Çikolatayı çok yediğinizde ağzınızda oluşan kekremsi tat eşlik ettiği biküvi sayesinde olmuyor. Çikolatanın arka tarafında bildiğimiz petibör bisküvi var. Çay yanına harika yakışan bir atıştırmalık.



  • Kurabiye 


Şimdi iki tane tarif var. Annem nişastalı olan tarifin daha güzel olduğunu savunuyor. Fakat bence o tarif daha yavan oldu. Fakat görüntü olarak nişastalı olan tarif çok çok daha güzel gözüküyor. Tarafınızı seçin bakalım.

Hanımeller Kurabiye
Damla Çikolatalı Kurabiye


  • Brownie
Ankara'ya gittim babam en son 'MUTFAĞI PİŞİR KIZIM MUTFAĞI' diye bağırıyordu. Bir brownie yaptım dillere destan oldu. Kesinlikle denemelisin bu tarifi. Damak tadınıza göre bitter çikolata miktarını azaltabilirsiniz. 



  • Flormar Glitter Oje





Flormar'ın glitter ojesini paraya kıyıp almıştım. Gerçekten hakkını verecek güzellikte bir oje. Biraz çıkarması zor olsa da görüntüsü yetiyor.

  • Papatya Çayı


'Bana gelmez, bana yaramaz.' demeyin de-ne-yin! Bende papatya tarlasını kaynatıp içsem yine fayda etmez diyordum fakat bir bardak papatya çayı çok rahat bir uyku uyumanızı sağlıyor. Ne olur ne olmaz elinizin altında bir kutu papatya çayı dursun.

Eveet. Bu aylık bu kadar. 

Geç Kalmış 2020 Hedefleri

2019 hedeflerime dönüp bakmak dahi istemiyorum çünkü o kadar azını yapabildim ki bu durumdan bir miktar pişmanlık duymaktayım. Ama Geçen 1 Yılın Ardından yazımda anlattığım gibi bazen ne kadar dezavantajı fazla gibi gözükse de o seçimin avantajı bir buz dağının sadece gözüken yüzeyi gibidir. Benim için ara vermek aynen böyleydi. Sadece ruhumu ufak bir şekilde dinlendireceğini sanıyordum. Bunun yanında yıl içinde hedeflediğim her şeyi bir kenara atıp o an ruhum ne yapmak istiyorsa onu yapmak, mutlu olduğum anlarda sadece o ana odaklanıp bütün düşüncelerimi, endişelerimi bir kenara bırakmak... Bütün bunlar çok basit gibi geliyor. Fakat yaptıktan sonra anladım ki gerçekten hedeflerden, filmlerden, kitaplardan kendine bir şey katmaktan öte önemli şey belki de tek şey zenginleştireceğiniz o ruhun sağlıklı ve dinç bir halde olmasıdır. Neyse bu kadar duygusal konuşma yeterli.


Evet birkaç senedir süren geleneği bozmayıp devam ediyoruz.

  •  100 Film


 Geçen sene film izledim fakat saymadığım ve saysam bile kesinlikle 60’a ulaşmadığımı bildiğim için biraz ceza mahiyetinde film sayısını 100 olarak belirledim. 



  • 12 Dizi

Dizi izlemememdeki en büyük sıkıntı dizi indirmenin tamamen bir işkence olmasıydı. Fakat Netflix’in indirme seçeneği sağ olsun bu sene böyle bir sıkıntım kalmadı. Hatta şimdiden Blacklist ve Brooklyn 99’da güncel kısmına gelmiş bulunmaktayım.


  • 52 Kitap

 Son gelen zamlar, dolar kurları  kitapları gerçekten farklı bir seviyeye taşıdığı ve giderlerim arttığı için kitap almak benim için epey zor hale geldi. Bu sebepten kitap okuma hedefini kaldırmak yerine farklı alternatifler aradım. Çünkü kitap okumaya ara verdiğimden beri  kelime haznem ile ilgili problemler yaşıyorum. Bu sebepten dijital ortamda kitap okumaya başladım ve şimdilik fena gitmiyor. 


  • 12 + 12 Yazı


Bloglara ara verdiğim için iki bloğum içinde yıllık 12 yazı belirledim fakat tabi ki üstüne çıkmak istiyorum.

Belirli hedefleri bitirdiğimize göre şimdi biraz daha belirsizlere gelelim.  3 adet yeni hobi edinmiş ve bunları aktif olarak yapıyor olmak istiyorum. En azından yılın sonuna kadar. Şu an bu hobilerden iki tanesi belirlendi gibi fakat tam gelişme olduğunda paylaşacağım.

Bu sene 4 farklı şehir gezmek istiyorum. Geçen sene çok istediğim hedeflerimden birini gerçekleştirebilmiştim ve tatile gittim. Bu sene ise çevre illerden 4 tanesine gidip gezip görmek istiyorum. 

Henüz ehliyet almadım zira bir süreye kadar araba korkum hala devam ediyordu. Fakat artık bu yaz yapacak bir işim de olmadığına göre ehliyet işini aradan çıkarmak mantıklı bir adım olacaktır benim için.



  • Udemy
Yazılım dillerinin birçoğuna fazlasıyla aşinayım fakat bu sene en az bir yazılım dilini tam gereklilikleri ile bitirip kendi kendime bir bitirme projesi yazıp saklamak istiyorum. Onun haricinde Udemy'den bir kurs bitirme gibi bir hedefim var. Farklı bir dil olabilir, bir hobi olabilir. 


Şubat'ın sonunda olsak bile her sene yazmayı alışkanlık haline getirdiğim bir yazıyı kenara atıp devam edemedim. Peki siz neler yaptınız? 2020 hedef yazısı yazdınız mı? Yorumlarda buluşalım Dünyalılar!

Sonra görüşmek üzere!


Diğer Yazılarım; 

İnstagram: Yalnizamaozgur

Geçen 1 Yılın Ardından


2018 – 2019 yılı hayatımda şu güne kadar geçirdiğim en sarsıntılı aralıktı. 2019 Şubat’tan sonra her şeyin düzene gireceğini aslında zor olanın 2018 kış ayları olduğunu düşünüyordum fakat gerçekten çok  büyük yanılmışım. Zor olan yalnızlığa dayanmak değilmiş zor olan her şeyin bittiğini düşündüğün anda gücünün de tükenmesiymiş.

2019 Şubat ayında ruheşim askerden döndü ve aşık olduğum şehre olan yabancılığım sonlandı. Fakat geldiği an dik durmak ve güçsüz düşmemek için harcadığım onca çabanın beni ne kadar tükettiği suratıma tokat gibi çarptı. Sanırım yıkılışımın sebebi de bu oldu.

Bunun devamında günlerim verimsiz geçmeye başladı. Hiçbir şey yapamıyordum. İzlediğim filmlerden, dizilerden bir şey anlamıyordum. Kafamı asla herhangi bir olaya odaklanamıyordum. Yazı yazmak için bilgisayarı önüme aldığımda saatlerce ekrana bakar halde buluyordum kendimi.


İşte tam böyle zamanlarda insanın ara vermesi gerekiyor bence. Sadece kendine vakit ayırması gerekiyor. 

Benim kendimle ilgili belki de en büyük sorunum sürekli bir telaş ve planlama içinde olmam. Sürekli bir dakika bir saat bir ay sonrasında yapmak istediklerimi,  yapmam gerekenleri düşünüyorum. Bu da an’ımı değersizleştiriyor.  Ne yaşadığımın ya da ne hissettiğimin farkında bile olmuyorum. Oysaki hayat devam ederken yapmamız gereken en büyük şey anın farkında olarak yaşamak. O anda yaşadığımız duyguların tadını çıkarmak.  Yoksa hızla yaşanıp biten bir hayatın ne kadar önemsiz olduğundan bahsetmeye gerek bile duymuyorum.


Bir sene sadece ana odaklanmaya çalıştım.

Kafamı kaldırıp gökyüzüne baktım bol bol. Fotoğraf çektim. Doğayı sevdiğimin farkına vardım. Sosyal medyalarımı kapattım. Toksit insanları hayatımdan attım. Aileme karşı anlayışlı olmayı öğrendim. Kendimle barıştım.


Kısacası hiçbir zaman oldum dememek lazımmış. Aynı zamanda asla asla dememek gerekiyormuş.  Affedemeyeceğimizi sandığımız insanları affediyor, geçmeyeceğini sandığımız acılar geçiyor, bitmeyeceğini sandığımız anlar bitiyormuş.

Şimdi. Yeniden merhaba Dünyalılar.!        

Ocak Gözdelerim'19

Yeni yılın ilk gözdeler yazısından tekrar hepinize merhaba! Bu ay biraz az oldu, ne kadar düşünsem de bulamadım açıkçası. Elimizdekilerle idare edeceğiz gibi.

Fairy Tail: Final Series


Gözümün bebeği animemin mangası geçen sene çok güzel şekilde noktalanmıştı. Bu sene de animesinin son sezonu Ekim ayında başladı. Ben bu yazıya koymak istedim çünkü bu sene final senesi. 

Tek Kişilik Oyun


Daha önce tiyatro oyunlarına gitmişliğim vardı fakat eski evimle tiyatronun arası epey mesafeli olduğundan (ve ek olarak tiyatroların saatleri) bu hobim askıya alınmıştı. Şu anki yaşadığım yer ile tiyatro arası yürüme mesafesi olduğundan etkinlik takvimini daha sık takip ediyorum artık.  Gittiğimiz ilk oyun 'Hamlet' oyunuydu. Hamlet'i defalarca okumuş biri olarak etkinlik detaylarına bakmadan farklı beklentiler içerisinde gittim. Sonra kafama dank etti aslında tek kişilik bir oyun olduğu. Bir tek oyuncu tüm replikleri ezberliyor, farklı karakterlere bürünüyor. Keyif almadım desem çok büyük yalan söylemiş olurum. Bu benim için farklı bir deneyim oldu. Yine de çok kişili oyunları tercih ederim.


Youtube Kanalları



Hayat normal akışında devam ederken bizim cephemizde olan olaylar, yaşadığımız duygular ruhumuzu hasta edebiliyor. Nasıl fiziki olarak hastalanıyorsak ruhsal olarakta hastalanabiliyoruz bence. Tek sıkıntı şu ki çoğu insan bunun farkında değil.
Ruhum Antarktika soğuklarından çıkıp birden Maimi sıcaklarının ortasında bulunca kendini doğal olarak tepki verdi. Bir senedir alıştığı şey sıcaklık, samimiyet, sevgi, şevkat değildi. 
24 Ocak'tan sonra 2-3 gün boyunca tam anlamıyla vasıfsız eleman gibiydim. Ne yapacağımı bilemez halde oradan oraya koşturuyordum sadece. Benim ruhum hastalandığında ilacın nereden çıkacağı belli olmuyor. İşte tam o sırada Yaratıcının kanatlarını yine üstümde hissettim.

Kore ile alakalı hiçbir şey izlemememe rağmen youtube akışıma bir Kore vloggerının videosu düştü. İzlediğim ilk anda aklıma düşen kelime 'yalnızlık' oldu çünkü gerçekten çok yalnız gözüküyordu. Fakat devam ettikçe aslında o kişinin bu durumdan çok keyif aldığını ve çok mutlu olduğunu anladım. Alışılan bol koşuşturmacalı, konuşmalı vloglar gibi değil bunlar. Ruhuma dinginlik kattı nasıl olduğunu anlamadığım halde. Sabahları daha rahat uyanır, hızla kahvaltı yapar ve işlerimi halleder hale geldim. 


Bazılarında İngilizce alt yazı var bazılarında da tesadüfi olarak Türkçe alt yazı bulabiliyorsunuz. Belki hoşunuza gider.



Golden Rose Metallik Ojeler


Oje sürmeyi çok severim fakat siyahtan başka renk sürmeme gibi bir takıntım vardı. Oda arkadaşım yeni ojeler aldığında sadece denemek için sürmüştüm fakat sonra bayıldım. Bu seri inanılmaz hızlı kuruyor, kapatıcılığı ve renkleri harika! Tek kötü sayılabilecek yanı tırnaktaki göçükleri belli ediyor. İlk fırsatta almayı düşünüyorum zira hala oda arkadaşımdan otlanıyorum.

Bu aylık bu kadar işte. Neler düşünüyorsunuz ojeleri denediniz mi hiç ya da youtube kanallarını biliyor muydunuz, bakmayı düşünür müsünüz? Benimle paylaşmayı unutmayın!

xoxo

Öldürücü 7 Gün #17 Eylemler ve Sonuçlar

2019: 2
Nur: 1

En azından 1 Ocak 2019 akşamı durumlar böyleydi benim için. Yeni yıla girer girmez dramalarım peşimi bırakmamıştı ve hayal kırıklıklarını da beraberinde sürükledi bu durum haliyle.

Henüz daha büyümüş sayılmaz benim jenerasyonum. Daha yirmilerin başındayız ne de olsa. Yine de ne olursa olsun söylediğimiz cümlelerin,yaptığımız eylemlerin sonuçlarını ve o sonuçların getirebileceği durumları göz önüne alarak harekete geçmeliyiz, değil mi?

En azından ben öyle düşünüyorum.

Ama tabi ki şaşırmayacağım şekilde -yine- insanlar benimle aynı düşüncelere sahip değil. Zaten aynı düşüncelere sahip olsalardı ben 'Ben' olmazdım. Belli bir çoğunluk 'Gençlik' kavramının sonuçlarını düşünmeden yapılan hareketlerin olduğu bir dönem olarak tanımlıyor ki bu bence epey mantıksız. Tamam, yine biliyorum hayattaki hareketler, davranışlar, durumlar DAİMA mantıklı olmak zorunda değil. Fakat benim hayat felsefem 'Başkalarına söylemekten utanacağın eylemlere kalkışma.' olmuştur. Her zaman hoşnut olduğumuz durumlara düşmeyiz, zira tek başımıza yaşamıyoruz bir toplumla beraberiz nereye kaçarsak kaçalım.Bu da demek oluyor ki hiçbir zaman her koyun kendi bacağından asılır durumu olmuyor, hepimiz birbirimiz ile etkileşim halinde olduğumuzdan birimizin kalkıştığı eylemden ötürü diğerleri de zincir etkisiyle etkilenebiliyor. Bunun sonucunda da istemediğimiz durumla düşebiliyoruz.

Peki bu durumdan nasıl çıkabiliriz?

Gerçekten bu soruya cevabım yok.


2019 Hedeflerim


Selamlar Dünyalılar! İki senedir devam etmeye çalıştığım bir mim çalışmam var bildiğiniz üzere. Her senenin başında –beklentilerimi değil dikkatinizi çekerim- hedeflerimi belirlediğim bir yazı yazıyorum. Ardından senenin sonuna geldiğim zaman ne kadarını gerçekleştirmişim neden gerçekleştirememişim üstünden geçiyorum (2018’e Veda Ederken adlı yazımda hedeflerimi gözden geçirmiştim)

Şimdi buradayız!


Tıpkı geçen seneki gibi 60 sayısını kendime hedef olarak belirlemeyi düşünüyorum. 60 kitap 60 yazı 60 film! Buna ek olarak 30 anime koymak niyetindeyim bu sene. Anime uzunlukları belirsiz olabiliyor. (Güncel izlediğim anime sayısı 172!)


Yazı hedefine ek olarak ikinci bloğum olan https://kodawari-engineer.blogspot.com’a bu sene 30 yazı hedefi getiriyorum. Yılın ortalarına doğru sadece mesleğim ile ilgili olan yazılarımı, deneyimlerimi yazacağım ve özgeçmişime koyabileceğim yeni bir site açmak aklımdaydı. Ardından bunu hayata geçirdim. Fakat hızlanan hayat tempom yazılarımla benim arama bir miktar girdi bu sene.



İkinci hedefim ise artık çalışıp para kazanabilmek ama bu mevsimlik bir işten ziyade artık geleceğime katkısı olan bir işte çalışmak istiyorum. Hem parasızlıktan sıkıldım ki bildiğiniz üzere dört aya yakın bir süredir yurtta kalıyorum hem de okul bitmeden ben mesleğimle ilgili bir işte çalışmak benim okul başladığından beri hedefimdi.


Uzun zamandır tatile gitmedim. Gerçekten dinlenebileceğim bir tatil yapmak istiyorum. Bu senenin planları arasındaydı fakat denk getiremedik bir türü. Umarım bu sene gerçekleşir.



Bu sene en az 5 dolma kalem alabilmek ve en az 3 mürekkep alarak dolma kalem koleksiyonumu büyütmek istiyorum. Çok sevdiğim idolüm olan başarılı bir iş kadınının bana hediye ettiği dolma kalemle başlayan serüvenimi devam ettirmek istiyorum.


2017 yazında Yaz Biterken adlı yazımda bahsetmiştim uzun zaman boyunca çabaladıktan sonra kaligrafi konusunda ilerleme kaydedebilmiştim. Fakat bunun sadece başarıldıktan sonra bırakılacak bir hobi olmadığını bu sene sonunda anlayabildim. Kaligrafi kalemi olmadan da kaligrafi yapılabiliyor ve güzel yazı yazılabiliyormuş. Bu da emek ve alıştırma gerekiyor. Bu sene bol bol alıştırma yapmayı hedefliyorum. 


Bu sene 3 ay Ruheşimin gelişi için para biriktirmeye başlamıştım ve bu konuda başarılı olabildiğimi fark ettim. Bunu bu sene Ocak ayından itibaren bütün sene boyunca yapmaya karar verdim.


Bu senenin başında sevdiğim bir tür üzerinde koleksiyon yapmaya karar vermiştim. Bunu da Sherlock Holmes olarak seçmiştim. İnternetten çeşitli araştırmalar ile koleksiyonuma biraz biraz başlamıştım fakat bu sene nasıl kitap okuma hedefim başarısız olduysa bu da oldu. Umarım bu sene en azında 10 kitap almış olmayı hedefliyorum.

Hayatım değiştirecek 5 adım atabilmek. Bu biraz belirsiz bir hedef. Şu ki hayatımda değişime sebebiyet veren bazı adımlarım oldu. Mesela Minimalizm ve Benim Hikayem yazımda bahsettiğim gibi minimalizmi keşfetmem ya da bullet journal'a başlamam gibi hayatımı yeni bir patikaya sokacak adımlar atmak istiyorum.


Hobilerimin olmasını seviyorum. Blog yazmak, ardiuno ile uğraşmak, bullet journal tutmak... Bu sene bunların üstüne iki adet daha eklemek ve onlar üstünde çabalamak istiyorum.


400 dünyalıya ulaşabilmek. (Umarım?)

İşte böyle dünyalılar. 2019 yılına tam bir hafta kaldı. Sizin hedefleriniz neler, bunun hakkında yazı yazdınız mı bu seneniz nasıl geçti? Düşüncelerinizi benimle paylaşmayı unutmayın!


Son olarak aklınıza gelen hobiler varsa aşağıya bırakırsanız çok iyi olabilir. 

2018 - 60 Film Challenge Film Önerileri

2018'e Veda Erken başlıklı yazımda 2018'de 60 film izleme hedefimin olduğunu ve bu hedefi neredeyse başarı ile tamamladığımı (zira henüz bitmedi ve yıl da bitmedi yani) söylemiştim. Bu filmler arasında 'Ya ben bunu nasıl daha önce izlememişim!' dediğim bir sürü film olduğundan aralarından derleyip sizinle paylaşmak boynumun borcu oldu sanırım.

The Invisible Guest

( Gizem/Suç)

Konu: Adrian Doria varlıklı ve başarılı bir iş adamıdır. Bir dağ otelinde fotoğrafçı sevgilisinin cesedi ile kilitli odada olduğu için polis tarafından tutuklanmıştır.Adrian sevgilisini öldürmediğini iddia etmektedir. Bu işin içinden çıkabilmek için uzman deneyimli bir avukat olan Virginia Goodman' dan yardım alır. Goodman ile olayı çözmeye çalışırlarken Adrian'ın sakladığı bir sır ortaya çıkacaktır.

Bu senenin ilk izlediğim filmlerinden biriydi yakın zamanda tekrar izleme fırsatı buldum. Film tek bir odada geçiyor, olaylar flash back şeklinde anlatılıyor. Böylece gerçekten izleyiciyi yormadığını düşünüyorum. Filmin sonu beni gayet tatmin etti.

Baby Driver (Tam Gaz)

(Gerilim/Suç)

Konu: Baby genç olmasına rağmen deneyimli bir sürücüdür. Küçükken karıştığı bir olay sonucunda varlıklı bir adama yüklü miktarda borcu olduğundan banka soygunlarının ardından kaçış için sürücülük yapmaktadır. İşler ters gitmeye başladığı zaman Baby kendi için seçimler yapmak zorunda kalır.


Gerçekten çok hareketli ve aksiyonu bol bir film. Kafa dinlendirmek için bir film arıyorsanız kesinlikle bu Baby Driver olamaz. Bu arada filmin müzikleri inanılmaz.


Zodiac 

(Gerilim/Suç)

Konusu: San Francisco’da bir seri katil, mektuplar ve şifreli mesajları ile polis ile alay etmektedir. Dedektifler, gazete muhabirleri, bu katili yakalamaya ant içmiş dört kişi filmin esas karakterleridir. Katilin ardında bıraktığı izleri takip eden takıntılı dört adam, ne yazık ki aslında katilin adımlarını izler biçimde şekillenmektedir. Bu katil yıllarca görünmedikten sonra yine ortaya çıktığında sadece öldürdüğü insanlar için değil tüm şehrin kabusu haline gelecektir. (Beyazperde)
Filmin sonunun beni tatmin etmediğini hatırlıyorum fakat tam emin değilim. Zira izleyeli uzun süre oldu. Bu filmi izlemek istememin sebebi açıkçası kadronun bana tanıdık olmasıydı. (Robert Downey Jr. Ve Mark Ruffalo kalp kalp) Fakat beğenilen bir film olduğunu söylemeden geçemeyeceğim.

Transcendence (Evrim)

(Gizem/Gerilim)

Konusu: Dr. Will Caster, büyük buluşlar yapmış, şimdilerde ise bir önemli yapay zeka projesini yürüten bir bilimadamıdır ve bu nedenle teknoloji karşıtı birtakım radikal grupların tepkisini çekmektedir. Nihayetinde bu kişilerin istedikleri teknolojik yardımı yapmadığı için bir terörist grubun saldırısına uğrar ve cinayete kurban gider. Kendisi gibi bilim adamı olan eşi Evelyn, Will'in beynini gelişmiş bir süperbilgisayara entegre eder. Will'in bedeni ölmüştür ama beyni eşiyle yeniden iletişime geçer. Dahası Will, bağlı olduğu bilgisayardan internet aracılığı ile tüm dünyayı yaklaşan terörist tehlikeye karşı uyarmaya başlar. Fakat terörist grup Will'in hala hayatta olduğunu fark edince, super-bilgisayarı yok etmek için harekete geçerler... (Beyazperde)


Teknoloji ilerledikçe kafamızda oluşan sorulardan birine cevap vermeye odaklanmış bir film. Gerçekten çok beğendim fakat sonu beni biraz üzdü.

Murder on The Orient Express (Doğu Ekspresinde Cinayet)

(Dram/Gizem)


Konusu: 1930'lu yıllarda İstanbul ve Paris arasında sefer yapan ünlü Şark Ekspresi'nde bir cinayet işlenir. Amerikalı bir milyoner trende ölü bulunur.Trende çok sayıdaki yolcu arasında ünlü Belçikalı dedektif Hercule Poirot da vardır.Trenin kara saplanıp durması, Poirot'a yerel yetkililer duruma el koymadan önce cinayeti çözmesi için birkaç saat zaman verecektir.


Aynı isimli romandan uyarlanan filmin sonu gerçekten süprizli bütün Agatha romanları gibi. Poirot'u çok iyi benzetmişler diye düşünüyorum açıkçası.

Pulp Fiction (Ucuz Roman)

(Dram/Suç)

Konusu: Ucuz Roman'da Honey Bunny ve Pumpkin, hayatlarına biraz hareket katmak isteyen genç ve birbirine aşık bir çift küçük soyguncudur. Öteyandan, iki kaşarlanmış gangster, Vincent Vega ve Jules, günlük işlerinden biri olarak, patronlarına ödemeyi geciktiren bir kaç sahetekar genci vurmaya giderler. Vincent patronun güzel ve genç karısına bebek bakıcılığı yapmakla da görevlendirilirken ortağı suç yaşamına son vermeye karar verir. Cesur bir boksör ise para karşılığı hile yapmayı reddederek şehirden kaçar. Kader bu aykırı tipleri muhteşem bir şekilde bir araya getirecek, yollarını kesiştirecektir. (beyazperde)


Three Billboards Outside Ebbing Missouri (Üç Billboard Ebbing Çıkışı, Missouri)

 (Dram/Suç)

Konusu: Üç Billboard Ebbing Çıkışı, Missouri, kızının cinayetini aydınlatmak isteyen bir anneyi temel alıyor. Kızının cinayet davasında bir suçlu bulunmadan aylar geçtikten sonra, Mildred Hayes cesur bir hamle yapar. Kentin saygıdeğer polis şefi William Willoughby'ye yöneltilen tartışmalı bir mesajla kentin ücra bir yolunda üç adet billboard kiralar. Şiddet eğilimli, çocuksu bir annenin çocuğu olan, şefin sağ kolu Dixon'ın adı olaya karıştığında, acılı anne ile güvenlik güçleri arasındaki savaş daha da şiddetlenecektir. (Beyazperde)

Molly's Game 

(Dram/Suç)

Konusu: Olimpiyatta aldığı başarısızlıktan sonra kayak sporunu bırakıp Hollywood’un elit insanları için sekiz yıl boyunca yüksek bahisli poker oyunları organize eden Molly Bloom isimli bir kadının öyküsünün anlatıldığı biyografik film. (Beyazperde)


Bu sene epey epey biyografik filmlere merak saldım ve gerçekten bu film ayrı bir harikaydı. Sonu olsun, gidişatı olsun. Kesinlikle tavsiye edebilirim!

Catch Me If You Can (Sıkıysa Yakala)

(Dram/Suç)


Konusu: Sıkıysa Yakala, bir ajan ile bir suçlunun arasındaki kedi-fare oyununu konu ediyor. FBI ajanları hiç şüphe yok ki kendilerine çok fazla güvenmektedirler; ancak bu kez karşılarındaki, onlar için bile pek de kolay bir lokma olmayacaktır. Henüz yirmili yaşlarında, çocuk yaşta bir adam onlarca ülke gezerek, bazen pilot, bazen doktor, bazen savcı mesleklerine bürünerek FBI'ı peşinden koşturmaktadır. Bu ya bir kedi-fare oyunudur ya da sadece farenin oyunudur.


Avengers Infinity War (Avengers: Sonsuzluk Savaşı)

(Fantastik/Bilim Kurgu)

Konusu: Avengers: Sonsuzluk Savaşı, dünyanın gördüğü en büyük tehdite karşı güçlerini birleştirmek zorunda olan kahramanların verdikleri mücadeleyi konu ediyor. Kaptan Amerika ve Iron Man'in arasında yaşanan olayların ardından bölünen kahramanlarımız, birbirlerinden uzaklara savrulurlar. Hepsi kendi yandaşlarıyla dünyayı korumaya çalışmaktadır. Ancak dünyanın kaderi bir kez daha tehlikeye girer. Sınırsız bir güç kaynağı olan sonsuzluk taşlarının peşine düşen Thanos, dünyanın gördüğü en büyük tehdittir. İnsanlığın kaderi bir kez daha, insanlık için savaşmaya ant içmiş kahramanlarımız elindedir.
Şimdi laf arasında bir yakınacağım. Arada bazı bloglarda bu süper kahraman filmlerinin çıkmasından, yaygınlaşmasından yakınanları görüyorum. Şimdi zaten sinemaya giden biri 10 senedir devam eden, her filmi birbirine bağlı olan bir sinematik evrenin yeni filmini görmeye gitmez bence. Gitmemeli yani. Bu filmler daha çok çizgi roman hayranlarına oynuyor ve genel olarak talep görüyor.


Herneyse ben bu yazıyı yazarken Avengers: Endgame'in fragmanı çıktı. Durun ağlamıyorum...

Upgrade

(Gerilim/Fantastik)

Konusu: Eşiyle birlikteyken acımasızca saldırıya uğrayan Grey Trace, karısını saldırıda kaybetmenin yanı sıra belden aşağı da felç olmuştur. Günün birinde bir milyarder muciten bedenini geliştirecek deneysel bir tedavi teklifi alır. Tedavi için Trace'in bedenine STEM olarak adlandırılan yapay zeka implantı yerleştirilir. Tedavi ile insanüstü yetenekler kazanan Trace, karısını öldüren ve kendi hayatını mahveden kişilerden intikam almak için yola koyulur...


Yukarıdaki filmlerden birine benziyor yine. Gelişen teknolojinin insan kafasında yarattığı sorulardan başka birini cevaplamış bu film. Yine sonu beni bir miktar üzdü. Fakat izlemeye değer diye düşünüyorum.

Searching (Kayıp Aranıyor)

(Dram/Gerilim)

Konusu: Kayıp Aranıyor, kaybolan kızını bulmak için bilgisayar üzerinden araştırmaya başlayan bir babanın yaşadıklarını konu ediyor. David Kim’in 16 yaşındaki kızı kaybolunca, yerel soruşturma açılıp davaya dedektif atanmıştır. Dedektiflerin araştırmaya başlamasından 37 saat sonra David kimsenin bakmadığı bir yeri araştırmaya karar verir. Bütün sırların saklandığı yer kızının bilgisayarıdır. Kızının bilgisayarı kurcalayan çaresiz baba, kızının kişisel dünyasına da giriş yapar. Bilmediği sırlarla karşılaşan adam, tamamen yok olmadan önce kızını bulmak için onun geride bıraktığı dijital ipuçlarını takip etmelidir...


Tek kelime ile izlemelisiniz. Çünkü filmin ilerleyişini sadece bilgisayar üstünden izleyebiliyorsunuz. Okuduğuma göre filmin çekimleri 18 gün sürmüş. Tamamlanması ise 2 yıl!


The Spy Who Dumped Me (Beni Satan Casus)

(Aksiyon/Macera)


Konusu: 30'lu yaşlarında olan Audrey ve Morgan, birbirlerinin en yakın arkadaşıdır. Los Angeles'ta sürdürdükleri hayat, sakin olsa da ikisini de tatmin etmemektedir. Öne çıkan hiçbir noktası olmayan sıradan hayatları, Audrey'in eski sevgilisinin bir anda evlerine gelmesiyle karışır. Peşinde ölümcül suikastçılar olan bu adam, iki kadının hayatını altüst eder. Eski sevgilisinin ajan olduğunu öğrenen Audrey ve ona yoldaşlık etmeye kararlı olan Morgan, kendilerini bile şaşırtarak maceraya atılırlar. Avrupa boyunca peşlerindeki suikastçılardan kaçan ekip, bu süreçte dünyayı kurtaracak bir plan yapmak zorundadır. Uluslararası bir komploya karışan ikilinin her şeyi çözmek için zamanı bir hayli kısıtlıdır...



'Bir şeyler izleyeyim kafam dağılsın.' modundaysanız gerçekten size hitap edebilecek bir film. Bol bol koşturmalı, patlatmalı bir aksiyon filmi.

The Devil Wears Prada (Şeytan Marka Giyer)

(Dram/Komedi-drama)



Konusu: New York’ta yaşayan sade ve naif bir genç kız olan, henüz gazecilikten mezun Andrea Sachs bir işe girer. Güçlü ve sofistike bir kadın olan Runaway Magazin’in acımasız yöneticisi Miranda Priestly'nin ikinci asistanı olarak çalışmaya başlar. Andrea’nın hayali iyi bir gazeteci olmaktır. Söz konusu görev için aslında sıradan bir tarzı olsa da mücadeleci yapısı ile hızla başarı kazanır. Ancak bu durumun da bedelleri vardır. Andy, kendisine uzak gibi görünen Miranda’nın o şatafatlı dünyasında bir yer kazanmıştır ancak önceki dostları ve tüm sevdikleri kendisinden kilometrelerce uzakta kalmış gibidir.


Bu listede yanan şöminenin karşısında, panduflar ve pijamalar giyilmiş bir yorgana sarılmış şekilde sevdiklerinizle izlenebilecek iki film olduğunu düşünüyorum. Ve şeytan marka giyer bu filmlerden birisi.

Tag (Yakalandın)

(Komedi)



Konusu: 5 yakın arkadaşın 30 yıldır sürdürdükleri bir oyun, artık şaşmaz bir gelenek haline gelmiştir. Her yılın Mayıs ayında ebelemece oynayan bu 5 koca adamın oyun zamanı, bu kez aralarındaki en oyuncunun, Jerry'nin (Jeremy Renner) düğün zamanına denk gelmiştir. Hiçbir sezonu 'ebe' olarak kapatmamayı başaran Jerry, evlendikten sonra bir daha bu oyuna katılmayacağını açıklayınca, geri kalan dörtlü, onun yenilgisiz bir şekilde ayrılmasına engel olmak için her şeyi denemeye karar verir. Elbette Jerry de bu mücadeleye hazırlıklıdır. (sinemalar)


Yakalandın da sevdiklerinizle izleyebileceğiniz filmlerden ikincisi. Gerçek bir hikayeden uyarlandığını sonundaki videolardan öğrendim. Gerçekten çok eğlenebileceğiniz bir film.




I,Tonya (Ben, Tonya)

(Dram/Spor)




Konusu: Tonya Harding buz patenine gönül vermiş ve hırslı bir sporcudur. Buz pateni sporunda giderek yükselen Tonya, memnun edilmesi zor annesi, eski eşi Jeff Gillooly ile dengesiz ilişkileri ve hep daha iyi olmak adına kendini zorlaması gibi gerekçelerle stres içindedir. İki defa Olimpiyat ve iki defa da Skate America Champion ödülünü kazanan Tonya, eski eşinin de yardımıyla 1994 yılında ABD Şampiyonası öncesinde aynı dalda yarıştığı sporcu Nancy Kerrigan'ı sakatlaması için birini tutar. Ancak komplonun ortaya çıkması ile birlikte ödeyeceği bedeller Tonya için bir hayli zorlu olacaktır... (Beyazperde)

The Dressmaker

(Dram/Gerilim)


Konusu: Dungatar adında kırsal kesimdeki bir kasabada doğup büyüyen Myrtle 'Tilly' Dunnage (Kate Winslet), hakkındaki cinayet suçlamaları nedeniyle genç yaşta annesini ve doğduğu toprakları geride bırakmak zorunda kalmıştır. Çok uzun yıllar sonra hasta annesine bakmak için geri döndüğünde ise Tilly çok farklı bir insandır: Güzel giyinmeyi bilen, korkusuz, kendinden emin bir kadındır artık. Avrupa'nın moda başkentlerinde gördüğü eğitim sonunda çok iyi bir terzi olmuştur. Kısa süre içinde kasabanın kadınlarını tamamen baştan yaratır kıyafetleriyle. Ancak tek niyeti insanlara giyinmeyi öğretmek değil, ona iftira edenlerden de intikamını kendi bildiği şekilde almaktır.


İşte bu kadar Dünyalılar! Aranızdan izlediğiniz var mı, hangilerini izlemeyi düşünürdünüz benimle paylaşmayı unutmayın!