Bir Hikayenin Sonu.

Kaçıncı kez yazdıklarımı siliyorum gerçekten bilmiyorum.

Yaşadığımız her olay bizi biraz daha değiştirip, geliştirirken bir noktada buranın arada gelip tozunu aldığım eski bir kitap olmasının beni gerçekten üzdüğünün ve yalnız ama özgürün bunu hak etmediğini fark ettim. İşlerimi yarım bırakmayı gerçekten sevmem. Bu yüzden düzgün bir son yazmaya çalışıyorum uzun süredir.

Bizim hikayemizde çoğu hikayelerde olduğu gibi arayışta olan bir kahraman ile başladı. Kendini bir süre boyunca sadece çatışarak ifade etmeye çalışması klasik bir on sekiz yaş sonucuydu. Fakat kahramanımızın da zaman zaman bitkin düştüğü anlar oluyordu. Dış dünyanın onu bu kadar yorduğu yetmiyormuş gibi kendi iç dünyasını da kendi kendine karartıyordu. 

Ardından bütün bu çatışmaların, savaşların içinden bir düşünce doğdu. Yalnızlığın ve özgürlüğün iki ütopik kavram olduğunu düşünen kahramanımız bu kavramları birleştirerek bir kaçış noktası yarattı kendine. Hikayemizin dönüm noktası gerçekten tam da bu oldu.

Gerçek hayatta yolumun asla kesişmeyeceği insanlar tanıdım ve o insanlardan aldığım öğütler şu an olduğum insan olmamda gerçekten büyük rol oynadı. Kendi dünyamı kendimin sürekli karartmasının ne kadar toksik ve zararlı olduğunu zamanla, sabırla onlar öğretti bana. Onların dışında burada birçok arkadaş edindim yine. Kilometreler olsa da aramızda berber filmler izledik, kitaplar okuduk, oyunlar oynadık ve belki de evleri karşı karşı olan iki yakın arkadaşın eğlenemeyeceği kadar eğlendik hep birlikte.

Sadece bir neden olduğunu söyleyemem bu kitabı kapatmamın gerçekten onlarca neden var ve inanın hepsini açıklasam bile bir şey ifade etmeyecek. Sadece şu var ki artık veda zamanı geldi. Çünkü artık kaçmama gerek kalmıyor. Öğrendim, geliştim, değiştim. En önemlisi de büyüdüm. Olaylarla yüzleşmek eskiden olduğundan daha kolay. Bir noktadan sonra gerçekten ev ödevi gibi gelmeye başladı en önemlisi. Yapmak istediğim değil yapmak zorunda olduğum bir iş.

Hüzünlü bir veda gibi gözükse bile aslında öyle değil. Bu hikayenin sayfalarını karıştırırken yüzümde hep bir gülümseme oluştu ve daima oluşmaya devam edecek. Ama artık başka bir yolda tek başıma devam etme zamanı.

Teşekkür ederim. Bir kere bile bir kelimemi okumuş herkese. En çokta deeptone'a. Sayamayacağım kadar çok şey yaptı benim için.

Hiçbir şeyi silmeyeceğim. Yıllar sonra herhangi bir yazımı tozlu raflardan çıkarıp belki bir fayda sağlayabilmesi bir kimsenin benim için önemli bir olasılık. O yüzden her şeyi yerli yerinde bırakıyorum. 


yalnizamaozgur@gmail.com

12 Yılın Ardından


Daha önce çocukluğumdan bahsetmiştim. Bir şekilde fanusta yetiştirilmeye çalışılmış olmamdan. Bu konuda hiç kimseyi suçlamıyorum çünkü çoğu evebeyn belki de aynı şeyi yapıyor çocuğuna yıl 2020 olmasına rağmen. Twilight serisi benim hayatımda uyanışımın simgesi. Aslında hayatlarımıza dönüp baktığımızda hepimiz çok basitmiş gibi görünen olayların hayatımızda bir devrime yol açtığını görebiliriz. Bunun sebebi o olayların ağırlığının olması değil –zaten bir önceki cümlede basit olaylar olduklarından bahsetmiştim- sebebi bizi o noktaya binlerce olayın getirmesi ve çok basit bir damlanın bardağı taşırması ya da pimi çekmesinden ibaret. İşte benim son damlam da oydu. Aileme karşı çıkıp okumakta direttiğim bir şekilde filmlerini seyrettiğim ilk özgür kararım. Hepimizin zaman zaman hayatın yoğunluğundan veya sıkıntılarımızdan bunaldığımız bir noktada defalarca seyrettiğimiz veya defalarca okuduğumuz kitaplar filmler vardır. Benim için twilight serisinin önemi bu kadar büyük işte.

Peki bunları neden anlattım bu kadar uzun uzun?

2008 yılında Twilight serisinin yazarı Stephenie Meyer serinin Edward’ın gözünden anlatılacağı yeni bir kitap yazmaya başladığını duyurdu. Fakat duyurudan kısa bir süre sonra Meyer’ın leptobu çalındı ve Midnight Sun’un ilk 12 bölümü internete sızdırıldı. Bu duruma çok sinirlenen Meyer kitabı yazmayı bıraktı.

Yıllar geçtikçe açıklamaları daha sakinleşti ve en son ‘Herkesin Midnight Sun’ı unuttuğu bir zaman kitabı yeniden yazacağım.’ dedi.

Ve bir gün Meyer’ın sitesinde bir geri sayım açıldı. Kimi yazdığı diğer bir kitap olan ‘The Host’ yani ‘Göçebe’ serisinin devamını yayınlayacağını kimi ise yeni bir film açıklaması olduğunu savundu. İmkansız bir bekleyiş olduğu bilinse de bir kısım da ısrarla Midnight Sun’ın çıkış tarihini söyleyeceğini umut etti.

Ve imkansız imkanlı hale geldi.

12 yılın ardından Meyer Midnight Sun diğer adıyla Geceyarısı Güneşi’nin çıkış tarihini duyurdu.





Sevgili okuyucular ve arkadaşlar;

Her şeyden önce, umarım siz ve aileleriniz güvenli, sağlıklı ve iyi bir yerdesinizdir. Önemli olan şey bu.

İkincisi, Midnight Sun'ın nihayet (çok yakın da) hazır olduğunu duyurmaktan mutluluk duyuyorum! Ve 4 Ağustos'ta kitapçılarda olacak. Umarım bu duyuru yanlış zamanda yapılmış gibi anlaşılmaz; gerçekten dünya normale dönene kadar duyuruyu geciktirmeyi düşündüm. Ancak, 1) bunun ne zaman olacağını kim bilebilir? Ve 2) siz yeterince beklediniz. Aslında yeterinceden çok fazla.


Bu durumla herkesin nasıl başa çıktığını bilmiyorum, ama şu anda kitaplar benim en büyük teselli ve en mutlu kaçışım. Şahsen, en sevdiğim yazarlardan biri okumak için yeni bir şey açıkladıysa sevinirim. (Baskı yok, Laini Taylor.) Umarım bu duyuru size biraz keyif verir ve heyecanla bekleyebileceğiniz bir şey olmuş olur.


Bir kitap üzerinde on üç yıldan fazla çalışmak garip bir deneyim. O zamankiyle aynı kişi değilim. Çocuklarımın hepsi büyüdü. Sırtım garipleşti. Dünya farklı bir yer. Sadece sizin için değişen şeyleri hayal edebiliyorum. Ama Midnight Sun'u tamamlamak, Alacakaranlığın ilk günlerinde birçoğunuzla ilk karşılaştığım o anları bana geri getirdi. Çok eğlendik, değil mi? Yılsonu partisi vermek, otel odalarında takılmak ve sahilde kitap okumak (hayatımızdaki en iyi bronzlaşmayı olurken). Komik tişörtler ve muhteşem web siteleri yaptık. Halen hayatımızda olan kafa dengi ruhları bulduk. Umarım Bella’nın yaşamının başına döneriz ve Edward’ın hikayesi size tüm bu eğlenceyi yeniden hatırlatır.


Bu yaz bizi izlemeye devam edin - planladığımız çok daha eğlenceli şeyler var. Müzik (elbette), yarışmalar, kitap turu hakkında bilgiler ve daha fazlası bu sayfada yayınlanacaktır. Umarım yakında görüşürüz! Çok uzun zaman oldu.


Stephenie
 



İnternet deliye döndü. Tam anlamıyla. 672 sayfa olan kitabın 4 Ağustos tarihinde satışa çıkacağı duyuruldu.

Devam filmi çekilir mi, çok umudum yok. Zira Edward’ı oynayan Robert Pattinson film endüstrisine kendini kabullendirmeye ve üstüne yapışan vampir rolünden kurtulmak için çok uğraştı. Fakat yine de birkaç güne kadar bu kitabın da çıkacağını düşünmüyorduk değil mi? Kim bilir belki bir mucize daha olur.



Bir Elektrik Elektronik Mühendis Adayının Gözünden #2

Şimdi yazmaya karar verdiğim yazı dizisinin ilk yazısının 2017 yılında girdiğimi düşünürsek o yandan bu yana çok şey değişmiş olmalı haklı olarak.

Fakat yine de bloğumdaki düzeni bozmamak uğruna devam yazısı gibi gözüken ama devam yazısı olmayan serinin ikinci yazısına hoş geldiniz. 

Önceki yazı için: Bir Elektrik Elektronik Mühendis Adayının Gözünden #1

1 Sınıf Tavsiyeleri 

Önceki yazımda buna yer vermiştim ama bazı cümleleri tekrarlamayı göze alacağım tüm bilgileri aynı yerde toparlamak uğruna. Özellikle ilk iki sınıfta görülen bazı derslerin yarı yılları üniversiteden üniversite değiştirilmiş olabiliyor.  Fakat burada önemli olan hangi yıl ne yapacağının bilincinde olmak.

Birinci sınıfta gelende matematik 101, fizik 101, dil anlatımı, İngilizce gibi devam veya tekrar dersleri verilir. Bu derslerin amacı sizin liseden bir şey bilmiyormuş gibi geldiğinizi varsayarak bu fakülteyi başarı ile bitirebilmek için gerekli altyapıyı oluşturabilmektir.

   


İlk iki yılda alacağınız matematik derslerinde türev integral ve seriler ağırlıklı bir eğitim görürsünüz. Çünkü daha önceki yazımda da dediğim gibi bizim bölüm için en önemli bilgi matematiktir. Matematiği sevmiyorsanız, bunalıyorsanız, çözmekten zevk almıyorsanız ya bu deveyi güdeceksiniz ya bu diyardan gideceksiniz misali bir durumun içinde er geç kalacaksınız.

Bunlara ek olarak  mühendisliğe ufaktan başlamak için elektrik elektroniğe giriş dersi,  bir adet programlama dersi, autocad dersi gibi dersler gösterilir. Yine dediğim gibi bazı üniversiteler misal programlama dersini ikinci sınıfın birinci dönemine atmış durumda. Fakat genel anlamda müfredat sabit.

İyi bir ortalamadan zararlı çıkan kimse olmaz. Bu yüzden birinci sınıfta daha bilgileriniz de tazeyken temel derslerden yüksek puanlar alıp iyi harf notlarıyla geçmek son sınıfta işinize yaracak bir avantaj olacaktır. Yine bu dönem çok yoğunluklu bir lab programınız olmayacağı için okulunuzdaki kulüp ve toplulukları keşfetmek, seminerlere katılmak, o nefret ettiğiniz İngilizce’yi öğrenmek (çünkü er geç öğrenmek zorunda kalacaksınız tabi üretime katkınız olmasını istiyorsanız), yeni bir hobinin temelini atmak (kitap okumak film izlemek bir hobi değildir arkadaaşlar) veya okulunuzda gerçekleşen seminerlere gidip ufkunuzu geliştirmek için istemediğiniz kadar vaktiniz olacaktır. Hazırlık okuyanları tenzih ederim çünkü bunları hazırlık yılında bol bol yaptığınızı varsayıyorum. Durmadan bilgisayar oyunları karşısında veya konserden konsere, kafeden kafeye koştuğunuz saatler için pişman olma olasılığınız çoktur. Her şey dozunda iyi.

Daha önceleri de belirttiğim gibi bu bölüm ‘Diplomamı alayım mesleğimi yapayım.’ Bölümü değil. Ağaç yaşken eğilir misali daha okurken kendinizi geliştirmek, öğrenmek, neyi sevdiğinizi bulmak ve üstüne gitmek zorundasınız. Aksi taktirde yitip gitmeniz içten bile değildir.

 Bu kadar iç karartıcı konuştuğum için kusuruma bakmayın fakat mezun olup ağlayan o kadar mühendis var ki sinirlenmeden geri duramıyorum. İki günde bir saat geleceği için ayıramamış insanların doğal seçilimle elenmesi bana çokta tuhaf gelmiyor.

Her neyse benim düşüncelerimi kenara bırakalım.

Her şeye rağmen üniversite hayatı dediğimiz o doluluğu yaşayabileceğiniz iki zaman dilimi vardır birinci sınıf ve hazırlık. Bu yüzden içinizde ‘Bunu da yapamadım.’ Diyebileceğiniz bir etkinlik bile kalmasın. Olabildiğince çok insanla tanışın, olabildiğince çok ortama girin , çok insan tanıyın. Güvenin, ağlayın,sevin. Bu zamanlar hayat tecrübesi kazanmak için en değerli zamanlardır.


Karantinada Motivasyonu Korumak

Instagram'da son günlerde gözlemlediği en yaygın durum şu an içinde bulunduğumuz olağanüstü hal sebebiyle grip gibi yayılmış olan bıkkınlık, belirsizlikten gelen endişe duygusunun yoğunluğu içinde kaybolma ve hevessizlik. Bu duruma kendimizi teslim etmekle psikolojimizin zarar göreceğini düşünmeden edemiyordum uzun süredir. Adana'dan Ankara'ya döndükten sonra birtakım dalgalanmalar yaşadım. Ardından onların hepsinin bir sonuca çıktığını fark ettim. Paylaştığım deneyimler bir insana bile yardımcı olsa benim için kardır! 


1) LÜTFEN O YATAKTAN KALK.


Gözünü açtın, telefonu eline alıp sosyal medyada biraz gezindin. Ardından saatin on bir olduğunu gördün. Sonra 'Daha erken yaaa.' diyip yorganı üstüne çektin...

Sürekli yatakta yuvarlanmak beyninize hala uyku zamanında olduğunuz düşüncesini yollar. Yatakta uyanmayı beklerken yatağın içinde durdukça uykunuz gelir ve bu paradokstan asla kurtulamazsınız. Bu yüzden kalkın o yatağı düzenleyin, odanızı havalandırın ve mümkünse bir daha yatağa yatmayın sakın içine girmeyin!


2)PİJAMA, PİJAMA, PİJAMA!


Yattığınız kıyafetle kalkıp gezmek yine beyninize yine yatakta kalmakla benzer bir mesajı verir. Eşofman ya da pijama takımınızın olmasına gerek yok. Ev kıyafetlerinizden iki tişört iki eşofman altını kafanızda pijama olarak etiketleyin. Sadece yatarken onları giyin ve uyanır uyanmaz değiştirin. Böylece beyniniz uyku zamanın sona erdiğini anlayacak ve daha dinç hissedeceksiniz.


3)Kahvaltı? Bir bardak su kahve?


Elinizi yüzünüzü yıkadınız, dişlerinizi fırçaladınız. Şimdi, size ne iyi geliyor? Hafif bir kahvaltı? Bir bardak kahve? Limonlu su? Bedeniniz neyi istiyorsa onu verin.

4) DÜ-ZEN!

Yemekten sonra yanımıza en az bir litre su alıyoruz. Masamızı siliyoruz, etrafı düzenliyoruz. Yerlerde dünden kalkan silgi parçaları varsa hızlı bir süpürge yapıyoruz. Ardından bugün neler yapmanız lazım? Kendimize çok yüklenmeden liste yapın. Duş mu alacaksınız yazın. Film mi izleyeceksiniz yazın. Onları yaptıkça bunum verdiği mutlulukla emin olun listeyi daha çok tamamlamak isteyeceksiniz. Bitiremediniz mi? Sorun değil! Yarınlar hep bitiremediğimiz işler için varlar!

5)Yapmak istemediğiniz işe vücudunuzu zorlamayın.


Evet matematikten nefret ediyor olabilirsiniz. Normal. Biraz Türkçe çözdükten sonra aslında ufak ufak kolay örneklerden giderek bebek adımlarıyla ilerlememek için bir sebep yok ama! Sadece kendini kasmayın. 'Yapmak zorundayım, öğrenmem lazım.' gibi şartlandırmalar beyninizi ve bünyenizi daha çok strese sokmaktan başka bir işe yaramayacaktır.

6) Bakım!

Evet. Evet. Karantinadayız dışarı çıkmıyoruz. Ama bu kendimize bakmamız anlamına gelmez. Saçlarınız yağlandığında duş almayı ertelemeyin. Aksine bunu da bir rutine sokun. Beynimiz rutinleri sever. Duştan sonra saçınızı yapın, maskenizi yapın, ojenizi sürün. Erkekler mutlaka tıraş olmaya devam edin hatta yeni sakal şekilleri deneyebilirsiniz nasılsa herkes evde! Emin olun bu sizi gerçekten çok daha iyi hissettirecek.

7) Yeni hobiler!

Evdeki tüm zamanımızı ders çalışmayla geçirecek haliniz yok elbette. İnanın internet derya deniz. O kadar çok bilgi ücretsiz sunuluyor ki inanamazsınız. Köşede dekor olarak kullandığınız o gitarı elinize alın ve çalmayı deneyin. Ya da dil kursları. İstemediğiniz kadar video var! Açın birini ne kaybedersiniz sonuçta? Ben söyleyeyim hiçbir şey!

8) ERKEN KALKMAK!

Şimdi birincisi beyler bayanlar dırırırırırımmm duymanızı asla istemediğiniz bir şey olsa bile GECE DERS ÇALIŞMAK, SABAHLAMAK BÜNYEYE İYİ DEĞİL. Bunu bir gece kuşu olarak söylüyorum. Öğlene kadar uyumayı benden çok kimse sevemez. Fakat yıllardan beri öğrendiğim şu eğer ki sekizde kalkıp öğlen bir saat şekerleme yaparsanız inanın günü daha fazla yaşıyorsunuz. Ama on birde on ikide kalkarsanız siz daha ne olduğunu anlamadan gece oluyor. Evet gece çalışmayo daha verimli buluyor olabilirsiniz ama çoğunuz hala gelişme çağında olan öğrencilersiniz. Bu yüzden bedenimizi uykuya ama sıradan bir uykuya değil GECE UYKUSUNA İHTİYACI VAR.

Ve bu da bizi yazımızın sonuna getirmiş oluyor. Beğenip kanalıma abone olursanız... Durun ora bura değildi. Herneyse zaten benim youtube kanalım da yok. Eğer yukarıdakileri uygulamaya başlarsanız lütfen yorum yapın ve gelişmeleri beraber takip edelim.

Bu arada unutmayın bu bir verimlilik yarışması değil! Her gün farklı yemek denemeniz, evde sürekli spor yapmanız ya da sürekli ders çalışmanız gerekmiyor. Bu yazıdaki amaç ruhsal sağlığımızı daha iyi seviyeye getirmekti. Bir şey yapmak istemeseniz de sorun değil. 

Unutmayalım;

Fırtınalar zor olabilir,
ama güneş daima geri döner <3

Öldürücü 7 Gün #18 Karantina Günleri


Facebook kullanmayışım bazen ayağıma dolanabiliyor ki bu da o zamanlardan biri. Google blog yazarlarına aşırı faydası olan Google plus uygulamasını kapattığı süreç içinde zaten buralarda değildim. Yani okunmalarımın dibi göreceği konuşunda en ufak bir fikrim yoktu. Dönemeye karar verdiğim beri kara kara bakıyorum okunma sayılarına. Aklımda birkaç çözüm var aslında ama biraz daha zamanın geçmesini bekleyeceğim.


Adana’dan Ankara’ya gelmek benim için bir travma. Çünkü yaşadığım bazı olayların doğurduğu bir sonuç olarak buraya geldiğimde sanki Adana’ya –ait olduğum şehre- geri dönemeyecekmişim gibi, sanki Ankara beni bütün griliği ve kasvetiyle yutacakmış gibi geliyor her seferinde. Böyle bir olağanüstü durum yüzünden oradan ayrılmak ve bu olağanüstü durumumuzun bitmemesi her seferinde panik atak krizi geçirmeme sebebiyet veriyor.

En zor, en kötü hissettiğim günlerimde buradaydım. Asla geçmeyecek dediğim olaylar geçti. Hiçbir fırtına sonsuza kadar sürmüyor nasılsa. Hepimizin ortak korkusu sevdiklerimize bu fırtınanın zarar vermesi.

Bir söz vardı, aradım fakat bulamadım. Olaylar hiçbir zaman insanların düşündüğü kadar kötü sonuçlanmaz diye. Geçmişime dönüp bakınca –en azından kendim için- gerçekten ne kadar doğru olduğunu fark ediyorum. Işığımı, odağımı kaybettiğim her rüzgarın beni farklı yere savurduğu zamanlarım oldu. Fakat eninde sonunda kuzey yıldızını bulup tekrar yoluma devam ettim.


Karantinada gözlemlediğim iki insan tipi var. Birincisi zaten hayatı boyunca karantina içinde yaşamış insanlar. İkincileri de sosyalleşmezse mutlaka yalnızlıktan ve sıkıntıdan ölecek  insanlar. Bir de bunların kesişim kümesi var.

Eğer ki Adana’da hayatıma devam ediyor olsaydım psikolojimin karantinadan daha fazla olumsuz yönde etkilenebileceğini düşünüyorum. Gerçi pozitif bir yönünün olması beklenemez ama neyse. Ankara’da ise durum daha karışık. Buradaki sosyal çevrem biraz daha az ve genelde ailemin ziyaretlerinden fazla öteye gitmediği için şu anki rutinim  ile normalde devam ettirdiğim rutinim arasında çok fazla  bir fark yok.  

Kardeşlerimle başa çıkmak zor oluyor bir miktar tüm gün evde olan minik bedenler sürekli beslenmeye ihtiyaç duyuyorlar. Kekler, kurabiyeler yapsam da sürekli 24 saat dayandıramıyoruz üç oğlana. 

Onun haricinde evde tüm gün yatıp sosyal medyada sörf yapmaktansa her krizin bir fırsata dönüştürülebileceği taraftarıyım. İnsanlar sürekli aynı aktiviteleri söyleseler de bir hobi sahibi olmanın önemli olduğunu düşünüyorum.  İlginizi çekebilecek bir hobi bulmak ve bunu geliştirmek için istemediğiniz kadar zamanınız var.


(Instagram'da bol bol paylaşım yapıyorum @yalnizamazogur)

Kendim için konuşmam gerekirse uzun bir süredir çizime ilgi duyuyordum hatta udemy'den sene başında bir çizim kursu bile almıştım. Her işin anahtar noktası pratiklik olduğu için bol bol pratik yapmak önemli oluyor yetenekten ziyade.

Onun haricinde bir süredir geleceğim için somut adımlar atmıyordum zira okula devam ediyor olmak benim için somut bir adım değil. Üniversite eğitiminin hayatta gelmek istediğimiz yer için yeterli olmadığını düşünüyorum bu genelde her bölüm için böyle. Gitmek istediğiniz patikaya doğru ilerleyip kendinizi o yönde geliştirmezseniz işler sanılan kadar kolay gitmeyebilir. Bu konu hakkında daha ayrıntılı şekilde kodawari.enginneer.com da yazı yazacağım.

Film,dizi,kitap üçlüsü için eğer ki yıllık bir hedefiniz yok ise bu konularda kitap okumak dışında film ve diziyi sürekli izlemenin ekstra bir verim getirebileceğini düşünmüyorum. Tabi her şey tadında güzel, odak noktası olarak her şeyden az az devam etmek daha iyi bir plan olabilir.

Benden bu kadar. Sizin günleriniz nasıl geçiyor sevgili dünyalılar?

Şubat Gözdelerim'20

Beyler bayanlar geri dönüşümün şerefine serilere tam gaz devam ediyoruz.



  • Ülker Böğürtlenli Bitter Çikolata


Ankara'ya gittiğimde misafirlikte bitter çikolataların arasında dilimi bir böğürtlen tadı kapladı ve kafamda resmen şimşekler çaktı. O sırada henüz Ülker'in bu yeni çikolatasının reklamı da çıkmamıştı o yüzden bulmam en başta biraz zor oldu. Ardından Şok'ta denk geldiğimden beri midem bulanana kadar yedim. Cidden Şubat'ın favorisi bu.


  • Fiorella Choco Biscuit


Şok'tan çikolata alırken haftalık gelen ürünlerin olduğu sepetlerde görüp aldığım ve yine aşık olduğum bir ürün. Çikolatayı çok yediğinizde ağzınızda oluşan kekremsi tat eşlik ettiği biküvi sayesinde olmuyor. Çikolatanın arka tarafında bildiğimiz petibör bisküvi var. Çay yanına harika yakışan bir atıştırmalık.



  • Kurabiye 


Şimdi iki tane tarif var. Annem nişastalı olan tarifin daha güzel olduğunu savunuyor. Fakat bence o tarif daha yavan oldu. Fakat görüntü olarak nişastalı olan tarif çok çok daha güzel gözüküyor. Tarafınızı seçin bakalım.

Hanımeller Kurabiye
Damla Çikolatalı Kurabiye


  • Brownie
Ankara'ya gittim babam en son 'MUTFAĞI PİŞİR KIZIM MUTFAĞI' diye bağırıyordu. Bir brownie yaptım dillere destan oldu. Kesinlikle denemelisin bu tarifi. Damak tadınıza göre bitter çikolata miktarını azaltabilirsiniz. 



  • Flormar Glitter Oje





Flormar'ın glitter ojesini paraya kıyıp almıştım. Gerçekten hakkını verecek güzellikte bir oje. Biraz çıkarması zor olsa da görüntüsü yetiyor.

  • Papatya Çayı


'Bana gelmez, bana yaramaz.' demeyin de-ne-yin! Bende papatya tarlasını kaynatıp içsem yine fayda etmez diyordum fakat bir bardak papatya çayı çok rahat bir uyku uyumanızı sağlıyor. Ne olur ne olmaz elinizin altında bir kutu papatya çayı dursun.

Eveet. Bu aylık bu kadar. 

Geç Kalmış 2020 Hedefleri

2019 hedeflerime dönüp bakmak dahi istemiyorum çünkü o kadar azını yapabildim ki bu durumdan bir miktar pişmanlık duymaktayım. Ama Geçen 1 Yılın Ardından yazımda anlattığım gibi bazen ne kadar dezavantajı fazla gibi gözükse de o seçimin avantajı bir buz dağının sadece gözüken yüzeyi gibidir. Benim için ara vermek aynen böyleydi. Sadece ruhumu ufak bir şekilde dinlendireceğini sanıyordum. Bunun yanında yıl içinde hedeflediğim her şeyi bir kenara atıp o an ruhum ne yapmak istiyorsa onu yapmak, mutlu olduğum anlarda sadece o ana odaklanıp bütün düşüncelerimi, endişelerimi bir kenara bırakmak... Bütün bunlar çok basit gibi geliyor. Fakat yaptıktan sonra anladım ki gerçekten hedeflerden, filmlerden, kitaplardan kendine bir şey katmaktan öte önemli şey belki de tek şey zenginleştireceğiniz o ruhun sağlıklı ve dinç bir halde olmasıdır. Neyse bu kadar duygusal konuşma yeterli.


Evet birkaç senedir süren geleneği bozmayıp devam ediyoruz.

  •  100 Film


 Geçen sene film izledim fakat saymadığım ve saysam bile kesinlikle 60’a ulaşmadığımı bildiğim için biraz ceza mahiyetinde film sayısını 100 olarak belirledim. 



  • 12 Dizi

Dizi izlemememdeki en büyük sıkıntı dizi indirmenin tamamen bir işkence olmasıydı. Fakat Netflix’in indirme seçeneği sağ olsun bu sene böyle bir sıkıntım kalmadı. Hatta şimdiden Blacklist ve Brooklyn 99’da güncel kısmına gelmiş bulunmaktayım.


  • 52 Kitap

 Son gelen zamlar, dolar kurları  kitapları gerçekten farklı bir seviyeye taşıdığı ve giderlerim arttığı için kitap almak benim için epey zor hale geldi. Bu sebepten kitap okuma hedefini kaldırmak yerine farklı alternatifler aradım. Çünkü kitap okumaya ara verdiğimden beri  kelime haznem ile ilgili problemler yaşıyorum. Bu sebepten dijital ortamda kitap okumaya başladım ve şimdilik fena gitmiyor. 


  • 12 + 12 Yazı


Bloglara ara verdiğim için iki bloğum içinde yıllık 12 yazı belirledim fakat tabi ki üstüne çıkmak istiyorum.

Belirli hedefleri bitirdiğimize göre şimdi biraz daha belirsizlere gelelim.  3 adet yeni hobi edinmiş ve bunları aktif olarak yapıyor olmak istiyorum. En azından yılın sonuna kadar. Şu an bu hobilerden iki tanesi belirlendi gibi fakat tam gelişme olduğunda paylaşacağım.

Bu sene 4 farklı şehir gezmek istiyorum. Geçen sene çok istediğim hedeflerimden birini gerçekleştirebilmiştim ve tatile gittim. Bu sene ise çevre illerden 4 tanesine gidip gezip görmek istiyorum. 

Henüz ehliyet almadım zira bir süreye kadar araba korkum hala devam ediyordu. Fakat artık bu yaz yapacak bir işim de olmadığına göre ehliyet işini aradan çıkarmak mantıklı bir adım olacaktır benim için.



  • Udemy
Yazılım dillerinin birçoğuna fazlasıyla aşinayım fakat bu sene en az bir yazılım dilini tam gereklilikleri ile bitirip kendi kendime bir bitirme projesi yazıp saklamak istiyorum. Onun haricinde Udemy'den bir kurs bitirme gibi bir hedefim var. Farklı bir dil olabilir, bir hobi olabilir. 


Şubat'ın sonunda olsak bile her sene yazmayı alışkanlık haline getirdiğim bir yazıyı kenara atıp devam edemedim. Peki siz neler yaptınız? 2020 hedef yazısı yazdınız mı? Yorumlarda buluşalım Dünyalılar!

Sonra görüşmek üzere!


Diğer Yazılarım; 

İnstagram: Yalnizamaozgur

Geçen 1 Yılın Ardından


2018 – 2019 yılı hayatımda şu güne kadar geçirdiğim en sarsıntılı aralıktı. 2019 Şubat’tan sonra her şeyin düzene gireceğini aslında zor olanın 2018 kış ayları olduğunu düşünüyordum fakat gerçekten çok  büyük yanılmışım. Zor olan yalnızlığa dayanmak değilmiş zor olan her şeyin bittiğini düşündüğün anda gücünün de tükenmesiymiş.

2019 Şubat ayında ruheşim askerden döndü ve aşık olduğum şehre olan yabancılığım sonlandı. Fakat geldiği an dik durmak ve güçsüz düşmemek için harcadığım onca çabanın beni ne kadar tükettiği suratıma tokat gibi çarptı. Sanırım yıkılışımın sebebi de bu oldu.

Bunun devamında günlerim verimsiz geçmeye başladı. Hiçbir şey yapamıyordum. İzlediğim filmlerden, dizilerden bir şey anlamıyordum. Kafamı asla herhangi bir olaya odaklanamıyordum. Yazı yazmak için bilgisayarı önüme aldığımda saatlerce ekrana bakar halde buluyordum kendimi.


İşte tam böyle zamanlarda insanın ara vermesi gerekiyor bence. Sadece kendine vakit ayırması gerekiyor. 

Benim kendimle ilgili belki de en büyük sorunum sürekli bir telaş ve planlama içinde olmam. Sürekli bir dakika bir saat bir ay sonrasında yapmak istediklerimi,  yapmam gerekenleri düşünüyorum. Bu da an’ımı değersizleştiriyor.  Ne yaşadığımın ya da ne hissettiğimin farkında bile olmuyorum. Oysaki hayat devam ederken yapmamız gereken en büyük şey anın farkında olarak yaşamak. O anda yaşadığımız duyguların tadını çıkarmak.  Yoksa hızla yaşanıp biten bir hayatın ne kadar önemsiz olduğundan bahsetmeye gerek bile duymuyorum.


Bir sene sadece ana odaklanmaya çalıştım.

Kafamı kaldırıp gökyüzüne baktım bol bol. Fotoğraf çektim. Doğayı sevdiğimin farkına vardım. Sosyal medyalarımı kapattım. Toksit insanları hayatımdan attım. Aileme karşı anlayışlı olmayı öğrendim. Kendimle barıştım.


Kısacası hiçbir zaman oldum dememek lazımmış. Aynı zamanda asla asla dememek gerekiyormuş.  Affedemeyeceğimizi sandığımız insanları affediyor, geçmeyeceğini sandığımız acılar geçiyor, bitmeyeceğini sandığımız anlar bitiyormuş.

Şimdi. Yeniden merhaba Dünyalılar.!