Bazı şeyler vardır. Hani içten içe bilirsiniz ama 'Belki.' dersiniz. Yine de şans verirsiniz. Çünkü umut insanı insan yapan yegane şeylerden biridir ve insan umut ettiği sürece vardır.
Fakat şans vermeniz ne yazık ki sonucu değiştirmez.
Bu ay öğrendiğim en önemli olgu 'Kişiyi en iyi kendisi tanıyabilir.' oldu. Buradan da yola çıkarak 'Kişi kendinin doktorudur.' ikinci dersim.
Kendimizi tanıdığımız sürece neye ihtiyacımız olduğunu, hayatımızda nelerin yanlış gittiğini, neleri istediğimizi anlayabiliriz. Tabi ki bu kendimize dürüst olarak anlaşılabilecek durumlar.
Ben kendimi epey epey tanıdığımı düşünüyorum. Nereye gelmek istediğimi, kim olmak istediğimi, ne yapmak istediğimi ve bu hayattaki derdimin ne olduğunu gayet iyi biliyorum.
Peki olay buraya nasıl geldi?
Sorun şu ki benim odaklanamama sıkıntım var. Bir arkadaşımla ufak bir konuşmanın ardından hiç sevmediğim o psikiyatri koridorlarına tekrar bir şans vermem gerektiğine karar verdim. Yanlış anlamayın dünyalılar doktorlara karşı bir ön yargım yok.Kocakarı ilaçlarına asla güvenmem. Ama konu ruh sağlığı olunca işler biraz karışıyor.
İlaçlar ile ruh sağlığımızı düzeltebileceğimizi düşünmüyorum. Ruhumuzu zehirleyen, hastalanmasına sebebiyet veren nedenleri hayatımızdan çıkarıp atmak bizi iyileştirecektir. Dudaklarımızın arasından geçip vücudumuzun kimyasında bir takım değişiklikler yaptıktan sonra bizi gerçek olmayan bir mutluluğa sürükleyen ilaçların sorunu çözmekten çok tahammül süresini uzattığını düşünüyorum. Sorunlarla yüzleşmeli ve onları parçalara ayırıp, yakmalıyız.
Bütün bunları bildiğim halde yine de bir şans verdim. 'Belki çözüm oradadır?' diye. Fakat ben sorunun da çözümünün de ne olduğunun gayet iyi bilincindeydim iki senedir.
Gittim.
Dedim ya kişi en iyi kendini tanır. Siz elli dakikada bir insana asla anlatamazsınız kendinizi. Zira anlatamadım da. (Evet blog yazan kendini muazzam derecede iyi ifade eden ben anlatamadım. Çünkü doktor beyimiz konuşmama izin vermedi.) Herneyse daha önceden de olduğunu bildiğim OKB ve anksiyete sorunumdan bahsetti. Bu iki sorunun da bana zarar verdiğini falan filan... İyi de ben bunları zaten biliyordum? Yıllardır kontrol altında tutmaya çalışıyorum ve bulunduğum konumun rezaletine rağmen gayette iyi tutuyordum.
Benim sorunum bu değil ki?
Tedaviyi reddettim tabi. Çünkü benim sorunumu tedavi etmeyecek kendisinin sorun olarak gördüğü başka alışkanlıkları (?) tedavi etmeyi teklif ediyordu bana. Yukarıda da dedim. İlaçlara karşı ön yargım yoktur. Doktorun verdiği ilaç doğrudur der kullanırım. Ama gereksiz ilaç kullanımına da bir o kadar karşıyım.
Büyük bir yenilgiyle döndüm eve. Odaklanamama sorunum devam ediyordu. Bunun için yapmam gereken tek şey beklemek ve şartları değiştirmekti. Bu da zaman alacaktı. Başka yapabileceğim hiçbir şey kalmamıştı.
Umut etmenin bir bedeli vardır tıpkı her şeyin bedeli olduğu gibi. Gereksiz yere umut ederseniz gelecek hayal kırıklığı dalgasında boğulmanız kaçınılmaz bir durumdur. Zira öyle de oldu. Kafam daima diyordu hastaneye doğru attığım her adımda.
'Senin bilemediğin neyi bilebilir ve seni bu durumdan kurtarabilir ki?'
Haklıydı. Ben kendime uzak bir insan değildim. Asla olmadım. Kendimden nefret etmek ya da olmadığım birine dönüşmek yerine ona sarıldım. Kendimi dinledim. Bu kadar kendiyle bir olan insana neyi verebilirdi zaten. Peki neden o kadar hayal kırıklığına uğrayıp, üzüldüm? Günlerce yataktan kalkamadım?
Başarısız olmayı hazmedemiyordum çünkü ve kısa zaman önce bununla bir süre daha yaşamam gerektiğini öğrenmiştim.
Sonrasında kendimi toplayana kadar canım çıktı hala da çıkmaya devam ediyor. Bana herkes ulaşamıyor. Ruhuma dokunabilen tek kişi şu an uzakta. Bu yüzden çok sıkıntılı zamanlar geçiriyorum. Şu var ki evet hayatımda hep o yoktu. Ama açıkçası o yokken ben nasıl atlatıyordum, gerçekten atlatabiliyor muydum bu zamanları emin değilim.
Ne olursa olsun şu an yalnızım. 180 gün daha yalnız olacağım. Ayağa kalkıp bir şekilde devam etmek zorundayım.
Geleceğim için.
Geleceğimiz için.