(Bu yazımı deeptone'a ithaf ediyorum. Kötü bir dönemden geçerken beni havalara uçurduğu ve yeniden umut verdiği için...)
Gene ortalardan kayboldum bir aralar. Yayınlamadım,yazamadım bir şeyler. Aslında taslaklarda en az altı yazı var beni bekleyen. Hepsi farklı farklı ama demek istediğim şey bitmedi söyleyeceğim şeyler yani. İnanın daha çok var.
İşte o aralar yararlı bir iş peşindeydim. Üyesi olduğum kulübün kollarından bir tanesi lösemili çocuklara ziyarete gitmeyi teklif etti. Ben çok hevesli değildim bunun iki sebebi var. İlki benim üç tane erkek kardeşim olmasına rağmen çocuklarla iyi anlaşamamam ikincisi de çok fazla katılım olacağını düşündüğümden bana sıra gelmemesi. Yine de gruba yazdım 'Eğer ki boş kontenjan kalırsa ben de gelebilirim.' diye. Lafı çok uzatmak istemiyorum aslında da uzuyor işte. Haksız çıkmadım başta bayağı katılımcı vardı. Sonra bir değişiklik oldu saatler öğleden sonraya alındı. Çoğu kişi o değişiklikten sonra gelemeyeceğini belirtti. Ve evet ben gittim.
Neden çünkü benim için hafta sonları saat öğle bire kadar uyumak, ikide yataktan çıkmak ve akşama kadar bilgisayar başında oyalanmaktan ibaret.(Yazan hani ders çalışacaktı? Hayal o hayal evleneceğim ben😂)
Biraz asosyal miyim?
Beeelllkiiii.
Neyse şimdi asıl konuya gelelim.Şimdi ben Türkiye'nin yüzölçüm bakımından yedinci en büyük üniversitesinde okuyorum. Buradan bakınca kaybolmak bayağı kolay gözüküyor. Ama biz ana kampüste öğrenim görüyoruz ve orası o kadar basit ki her yere yürüyerek ulaşabiliyorsun. Ama ben ki sadece karşıya geçip dümdüz yürününce bulunacak olan yemekhaneye giderken iki kez kaybolduysam o üniversitede ne kadar süre hayatta kalabilirim. (yazan
ağlanacak haline gülüyor)
Ve kaybolmalarım aşırı meşhurdur benim. Bir keresinde merkezi bir yerdeki bir yere (evet çok açıklayıcı oldu biliyoorum) gidecekken aynı yerin şehrin diğer ucunda bulunan bölümüne gitmiştim.
Neyse konuya dönelim . Nerede buluşalım falan filan soruldu grupta. Dediler ki üniversitedeki sıtarbaksta. Yahu ben zaten hayatımda bir kere bile gitmediğim yeri ben 22 milyon metrekarelik üniversite içinde nasıl bulacağım? (evet bir kere bile gitmedim hala da gitmeyeceğim kahveleri ne kadar güzel olursa olsun bunun bir popüler kültür dayatması olduğunu düşünüyorum)(birden ciddileşen yazan karşısında okur şoka girer)
Ben başladım grupta ağlamaya. Nasıl bulacam diye. Bana anlatıyorlar şuradan gel çok kolay falan. Ama ben biliyorum kaybolurum yani. Neyse ağlaya ağlaya çıktım. İçimden gene diyorum 'Kaybolacağım'. Gruba yazdım 'Yarım saat içinde benden haber alamazsanız polisi arayın gençler.' diye. Sonra başkan acıdı bana benim bulunduğum yerin yakınındaymış. Beraber gittik sıtarbaksa.
Kısacası bir kaybolma vakasının ucundan sıyırdım.
Çocuklara gelince. Kötü durumda olanlarla görüşme şansımız yoktu. Boyalar,kitaplar götürdük. Konuşmaya çalıştık ama pek iyi değilim bu konuda. Zaten hepsi içine kapanıktı sanki ölümlerini kabullenmiş gibi. Bu gerçekten beni aşırı derecede üzdü. Ama yapabileceğimizi yaptıktan sonra fazlası gelmiyor elimizden.
Minik bir duyuru: Çok güzel bir çekilişe katılıyorum. Eğer ilgileniyorsanız: benbugünlerde
Son olarak kısa bir teşekkür etmek istiyorum. Bu blogu açarken kimsenin okumayacağından o kadar emindim ki. (sanki bin takipçim varmış gibi konuş knk) Daha sonra bir hafta aradan sonra girince deeptone'un yazısında benden bahsettiğini görünce mutluluktan napacağımı bilemedim.
Teşekkürler deeptone.
Bana tekrar sözcüklerin ve okunmanın güzelliğini hatırlattığın için...
(Ağlamayın la.Ağlamayın)
Gene ortalardan kayboldum bir aralar. Yayınlamadım,yazamadım bir şeyler. Aslında taslaklarda en az altı yazı var beni bekleyen. Hepsi farklı farklı ama demek istediğim şey bitmedi söyleyeceğim şeyler yani. İnanın daha çok var.
İşte o aralar yararlı bir iş peşindeydim. Üyesi olduğum kulübün kollarından bir tanesi lösemili çocuklara ziyarete gitmeyi teklif etti. Ben çok hevesli değildim bunun iki sebebi var. İlki benim üç tane erkek kardeşim olmasına rağmen çocuklarla iyi anlaşamamam ikincisi de çok fazla katılım olacağını düşündüğümden bana sıra gelmemesi. Yine de gruba yazdım 'Eğer ki boş kontenjan kalırsa ben de gelebilirim.' diye. Lafı çok uzatmak istemiyorum aslında da uzuyor işte. Haksız çıkmadım başta bayağı katılımcı vardı. Sonra bir değişiklik oldu saatler öğleden sonraya alındı. Çoğu kişi o değişiklikten sonra gelemeyeceğini belirtti. Ve evet ben gittim.
Neden çünkü benim için hafta sonları saat öğle bire kadar uyumak, ikide yataktan çıkmak ve akşama kadar bilgisayar başında oyalanmaktan ibaret.(Yazan hani ders çalışacaktı? Hayal o hayal evleneceğim ben😂)
Biraz asosyal miyim?
Beeelllkiiii.
Neyse şimdi asıl konuya gelelim.Şimdi ben Türkiye'nin yüzölçüm bakımından yedinci en büyük üniversitesinde okuyorum. Buradan bakınca kaybolmak bayağı kolay gözüküyor. Ama biz ana kampüste öğrenim görüyoruz ve orası o kadar basit ki her yere yürüyerek ulaşabiliyorsun. Ama ben ki sadece karşıya geçip dümdüz yürününce bulunacak olan yemekhaneye giderken iki kez kaybolduysam o üniversitede ne kadar süre hayatta kalabilirim. (yazan
ağlanacak haline gülüyor)
Ve kaybolmalarım aşırı meşhurdur benim. Bir keresinde merkezi bir yerdeki bir yere (evet çok açıklayıcı oldu biliyoorum) gidecekken aynı yerin şehrin diğer ucunda bulunan bölümüne gitmiştim.
Neyse konuya dönelim . Nerede buluşalım falan filan soruldu grupta. Dediler ki üniversitedeki sıtarbaksta. Yahu ben zaten hayatımda bir kere bile gitmediğim yeri ben 22 milyon metrekarelik üniversite içinde nasıl bulacağım? (evet bir kere bile gitmedim hala da gitmeyeceğim kahveleri ne kadar güzel olursa olsun bunun bir popüler kültür dayatması olduğunu düşünüyorum)(birden ciddileşen yazan karşısında okur şoka girer)
Ben başladım grupta ağlamaya. Nasıl bulacam diye. Bana anlatıyorlar şuradan gel çok kolay falan. Ama ben biliyorum kaybolurum yani. Neyse ağlaya ağlaya çıktım. İçimden gene diyorum 'Kaybolacağım'. Gruba yazdım 'Yarım saat içinde benden haber alamazsanız polisi arayın gençler.' diye. Sonra başkan acıdı bana benim bulunduğum yerin yakınındaymış. Beraber gittik sıtarbaksa.
Kısacası bir kaybolma vakasının ucundan sıyırdım.
Çocuklara gelince. Kötü durumda olanlarla görüşme şansımız yoktu. Boyalar,kitaplar götürdük. Konuşmaya çalıştık ama pek iyi değilim bu konuda. Zaten hepsi içine kapanıktı sanki ölümlerini kabullenmiş gibi. Bu gerçekten beni aşırı derecede üzdü. Ama yapabileceğimizi yaptıktan sonra fazlası gelmiyor elimizden.
Minik bir duyuru: Çok güzel bir çekilişe katılıyorum. Eğer ilgileniyorsanız: benbugünlerde
Son olarak kısa bir teşekkür etmek istiyorum. Bu blogu açarken kimsenin okumayacağından o kadar emindim ki. (sanki bin takipçim varmış gibi konuş knk) Daha sonra bir hafta aradan sonra girince deeptone'un yazısında benden bahsettiğini görünce mutluluktan napacağımı bilemedim.
Teşekkürler deeptone.
Bana tekrar sözcüklerin ve okunmanın güzelliğini hatırlattığın için...
(Ağlamayın la.Ağlamayın)
(okuyucu önizleme)