İnsana çok fazla anlam yüklemenin bazen doğru bazen ise çok
yanlış olduğunu düşünüyorum. Bu ayrım genelde düşünen insan ve düşünmeyen insan
olarak insanlığın iki büyük ve net kategoriye ayrılmasından kaynaklanıyor.
Bu yazıda bahsedeceğim meselelerin ortak noktaları sadece şu; bazı insanların çok
basit ve aslında mantıksız olan ama bilgisizliklerinden, araştırmadan sadece kulaktan dolma bilgilerle hareket etmelerinden kaynaklı mantıklı gözüken kısa yoldan dertlerini halletmek istemeleri. Bir şey feda
etmeden ya da harcamadan başka bir şey elde edemezsin bir şey elde etmek
istiyorsan mutlaka başka bir şey değiş tokuş etmelisin.
Meselelere gelecek olursak biri
atanamayan öğretmenler diğeri hızlı kilo verme ıvır zıvırları sonuncusu da malumumuz Çiftlik
Bank meselesi. Aslında üçü de birbirinden ayrı farklı olaylarmış gibi
duruyor ama temelde insanların bir şeyleri kısa kolay ve çabasız yoldan
halletme açgözlülüğüne dayanıyor.
En baştan başlayalım. Şu an güncel ve ben kendimi bildim bildim bileli asla gündemden inmeyen bir öğretmen mevzusu
var. Evet, devlet belki birçok şeyde hatalı bu bilinen bir gerçek ama sürekli
karşı tarafa da bir suçu atmak etik değil bence. Zira bu sıkıntı birçok meslek dalında var. Bunun kökeni ise eğitim yetersizliği. Öğrencilerin üniversiteyi uzmanlaşmak istedikleri alanın eğitimi veren bir kurum değil de iş garantisi 'Altın bir bilezik' olarak görüyor olmaları. Bunun da devamında eğitimsiz rehberlik hocaları, çocuğu çok kazansın diye o dönemin popüler mesleğine yönlendiren ebeveynler var. Şu an nasıl hukuk ve tıp fakültelerine inanılmaz derecede yığılma var ise ve öğrenim görevlileri ileriki 10 yılda bu insanların da açıkta kalacağını söylüyorsa bu zaten basit bir mantıktır. Mutlaka her dalda senin diğerlerinden daha yetkin olmanı sağlayacak imkanlar vardır. İşini seven insan bunları takip eder, bu yetkinlikleri kazanır. Şu an orada burada ağlayan işsizlerin çoğu (bizzat mühendisler ile de tanıştım) üniversite hayatı boyunca yatan, gezen, tozan mesleği ile ilgilenmeyen, mezun olunca da klavye artistliği yapan tipler. Artı olarak her şeyi devletten bekleyen zihniyeti de anlamıyorum ben açıkçası samimiyetlerine de inanmıyorum. Gerçekten sırf öğrencilere bir şeyler katmak için atama bekleyenler ile (ki öyle öğretmenler bence atama beklemez iyi insan her alanda kendini gösterir) 'üç ay yatayım her ay maaşım hazır olsun sırtımı devlete dayayayım' zihniyetindeki insanların oranı %10'a %90 olur herhalde.
İkincisi kilo verme mevzusu. Bunu yakın bir
zamanda birkaç arkadaşımla daha tartıştım ve bu konuda bana ön yargılı olduğunu
söylediler. Kendimi bildim bileli ben obezite problemi olan bir anne ile
yaşıyordum 'dum' diyorum çünkü annemin artık kısmen sorunu yok. Daima gündemde olan çayları haplar ilaçlar hatta şu sıralar çıkan chia tohumunu dahi basit bir mantık ile insanlara yutturulmaya çalışılıyor. Kökende bütün hepsi sizi 'Tok gibi' hissettirmeyi vaadediyor. Şimdi dürüst olalım, bu gerçekten de bir şeylerin
kolayına kaçmak değil midir? Tok gibi hissettirmek, gibi yapmak , muş gibi
davranmak? On yıl boyunca çeşitli diyetler, ilaçlar, çaylar bilimum bütün zımbırtıları kullanan bir anneyi gözlemledikten sonra şu sonuca vardım. Sağlam bir dirayet, spor ve boğazı tutmak olmaz ise asla kilo verilemiyor. Verdiğinizi sandığınız kiloyu katlanarak geri alıyorsunuz. Defalarca şahit oldum buna. Bu yüzden kimse kendi dirayetsizliğinin suçunu başkalarına atmamalı. Bu yüzden de 'Yaaa acaba kimbilir ne derdi var?' düşüncesinden hoşlanmıyorum. Gerçekten bir sağlık sorunu olur orası ayrı tabi.
Sonuncu örnek ise Çiftlik Bank. Burada da yine aynı şeyden bahsedebiliriz. Gerçekten komedi gibi geliyor ama trajikomik bir durum bu. 'Mağdur' olduklarını iddaa ettikleri insanların hepsi bir yere kapatılmalı bence. Çünkü mantıksız olduğu bangır bangır bağıran bir sisteme inanabilmek, inandırılabilmek veya en kötüsü ile bir koyup beş almak gibi bir düşüncede olup açgözlülüğün kurbanı olmak insanlığın yüz karası olunabilecek bir durum. Size sormazlar mı Tanrı o beyni size süs için mi verdi?' diye. Hala buna rağmen bu 'mağdur' insanlar başka insanları
suçlama derdine düşüyor.
Bu üç tür insan da da geçerli ve genel olarak kendini
aydın sanan fakat aydınlık ve uzaktan yakından alakası olmayan tek bildiği
devletini eleştiren insanlar da geçerli. Asla 'Daha nasıl yapabiliriz? Nasıl değiştirebiliriz?' diye
düşünmüyorlar. Sadece ellerinde makkiyatolarıyla altlarında mersedesleriyle ve kafalarında zengin birisine kapak atma düşüncesiyle birilerini eleştirmek yaptıkları iş. Bazen bu insanlara
laf söyleyesim geliyor ama bu insanlar onu anlayacak kapasitede olmadıkları için
kendi çenemi yormaktan vazgeçiyorum. Burada beni okuyan İnsanların
birçoğunun düşünebilen insan olduğunu kanaatinde olduğum için buraya
yazıyorum belki birimiz birimizin bakış açısını bir adım öteye götürür diye.
Birkaç bir şey daha var Bu
konuyla pek alakası olmayan aslında. Bizim insanımızın zarar verici
derecede duygusal yaklaştığını düşünüyorum. Geçenlerle tablacılar ile zabıtalar arasında geçen bir olay sosyal bir mecrada paylaşılmış. Yorumların hepsi 'Anca sizin gücünüz ufak insanlara yeter' tarzındaydı. Hiç kimse bunun aslında yasa dışı bir şey olduğunu, ticaret yapan herkesin belli bir vergi levhası olması gerektiğinin ve devlete vergi
vermesin gerektiğinden bahsetmemiş. Ama lafa gelince herkes adalet istiyor. Herkes hak hukuk istiyor. Bu şekilde aslında kökende suçlu olan insanları sadece duygusal perspektiften bakılıp onlara acınmaya devam edilirse içinde bulunduğum kaotik ortamı daha da kötüleştirmekten başka bir işe yarayacağını düşünmüyorum.Yine aşağıdaki yorumlarda yüz binlerce dolar vergi borcu
olan firmaların vergileri affedilmesinden bahsedilmiş. Bunun
doğruluğunu zaten savunmuyorum ama yine de kalkıp 'Ya onlar iyi affedildi, o
zaman vergi kaçıran herkesi görmezden gelelim.' dense zaten şu ülkede olan adalet ve düzen
kavramı da iyice yerle bir olur.
Ben karmaya inanıyorum. Kısaca özetlenecek olursa 'Ne ekersen onu biçersin.' Birçok insan kendi kendinin kurbanı oluyor aslında farkında olmadan. Etrafımızı suçlamadan önce çuvaldızın vücudumuzda batmadığı yer kalmadığınden emin olalım.