Yirmiye Beş Kala.

Kendimi hiç yirmi yaşındaymış gibi hissetmiyorum. Bütün durumun özeti bu sanırım. Gerçi bu dünyada kaçımız yaşadığımız yıl kadar yıllanmış gibi hissediyoruz ki?

On sekiz yaşı bir çok insan için önemlidir. Yasalara göre çocukluktan çıkmışsındır çünkü. Belki de hepimizin ulaşmak istediği o özgürlük duygusuna bir adım yaklaştığımızı düşündüğümüz için de olabilir. Evebeynlerimize artık bağımlı olmadığımızı göstermek isteriz. Onlar da bizi destekler ama yine de  bir elleri bir adım arkamızdadır ki düşersek tutabilsinler diye.

Tabi bu bir genelleme. Benim babam on sekiz yaşıma girdiğim gün beni yanına çağırdı ve 'Bundan sonra kendinden sadece ve sadece sen sorumlusun. Bu dakikadan sonra yaptığın herhangi bir davranışın mülkiyetini kabul etmiyorum' dedi.

Sanki o yaşıma kadar yaptığım veya yapmadığım her şeyi omuzlarıma yüklememiş gibi, bu yükü yıllarca taşımaya mahkum edilmemiş gibi her zaman ve her zaman yaşımdan çok daha büyük davranmak zorunda değilmişim gibi çek kanka.

Neyse gene içinizi karartmayayım eski hikayelerle.

Bir garip hissediyorum. Bana kalsa ben hala on dört yaşındayım. Beni tanıyanlar bilir. Sürekli kullandığım bir kelime vardır ileride yapmak istediğim şeyler için.

'Bir büyüyeyim....'

Hani biri de dönüp demiyor 'Eşşek kadar oldun daha nereye büyüyeceksin  Nur?' diye. Ama ben hala büyümedim. Ruhum yetmiş yaşında olsa bile büyümedim. Kendi paramı kazanmadığım, kendi evimde yaşamadığım ve gecenin bir vakti istediğim yemeği sipariş edemediğim sürece de kırk yaşında olsam bile büyümemiş olacağım.

Bu yüzden de bana rakamlar, geçen yıllar bir önem arz etmiyor aslında.

Son iki yılda çok değiştim. Beni tanıyan herkes aynı şeyi söylüyor. Normal insanların on sekiz yaşından sonra girdiği kimlik/kişilik arayışına ben ne zaman başladım hatırlamıyorum bile.

Yıllarca deneme - yanılma yolu ile devam ettim. Çok gülümseyen, çok somurtan, samimi, soğuk... Bir sürü kombinasyon denedim. Kendim içine en doğru, en az zarar görebileceğim kalıbı bulmaya çalıştım.

Bu çalışma on sekiz yaşına girdiğim yaz meyvesini verdi. Soğuk, sert, acımasız. Kulağa çok kötü geliyor değil mi? Ama olması gereken buydu. En azından yabancı insanların beni görmesini istediğim şekil. Kendi arkadaşlarım içinse çatlak, samimi, depresif. Aslında son madde benim isteğim dışında oluştu. Anksiyetem yüzünden bu yüzden olabildiğince o maddeyi uzaklaştırmaya çalışıyorum.

Yirmi yaşından hala çok beklediğim bir şey yok aslında. Sadece başarı? Belki o da.

Aslında sadece hayatımı olduğu halinden daha da zor hale sokmasın yeter.



1 yorum:

  1. Merak etme o günlerin de gelecek. Kendi evin de olacak. Ama zaman işte.

    YanıtlaSil